29 Aralık 2013 Pazar

Bir Doğum Günü Bir Yeni Yıl Postu ^^

Aslında bu yazıyı 20 Aralık akşamından beri yazmaya çalışıyorum. Bir yazıyorum bir siliyorum. Bir türlü istediğim kelimeler bir araya gelmiyor. Geldiğinde ise anlatmak istediklerimi yeterince ifade etmiyor gibi sanki.  O yüzden hep siliyorum hep yeniden yazıyorum. 

Aslında önemli değil içinden geldiği gibi yaz dediğinizi duyar gibiyim ama ne bileyim; içim sanki öyle boş ki sanki sadece (nokta .) koyup bir post atsam anlatmak istediklerimin tam anlamıyla ifadesi olacak. Bir hevessizlik bir duraklama dönemi gibi ama aslında değil gibi de. Yazmak istiyorum ama istediğim düşündüğüm kelimeler bir araya gelmiyor. Öyle harika bir post yazayım herkesler beğensin derdim de yok ama işte olmayınca olmuyor sanırım. 

2013 yılı benim açımdan çok çok zor geçti. Yani artık 2013 bitsin artık der olduk ailece. Tabii ki kimse mükemmel bir hayat yaşamıyor. Herkesin kendine göre derdi sıkıntısı var ama yine de dediğim gibi 2013 yılı fazlasıyla adaletsiz fazlasıyla üzücü ve fazlasıyla acı verici geçti. 


Her yıl doğum günümde istediğim ihtiyaç duyduğum istediğim şeyleri arkadaşlarıma söylerim onlar da alırlar saolsunlar :)). Hediyelerimi kendim seçiyordum diyebiliriz sanırım. Ben hediye bile olsa ihtiyaç duyulan kullanılacak bir şeyler olmasını tercih ederim. Yoksa hiç okumayacağım bir kitabın yada asla kullanmayacağım bir biblo anlamlı olsa da kullanışlı olmaktan çok uzak. Hediyeler anılar-yaşanmışlıklar barındırmalı diye düşünüyorum. Hiçbir zaman tek düze şeyleri sevmemişimdir. O yüzden sıra dışı olarak hediyelerimi hep arkadaşlarımdan ben istedim bu seneye kadar. 


Ama dediğim gibi zor geçen zamanlardan sonra hayat maalesef o eski tadı vermiyor artık. Geçen seneki doğum günümü ve yeni yılı hastanede annemle beraber kutlamıştık. Her ne kadar kendini fazla bilmese de başına taktığımız yılbaşı şapkasıyla eliyle zafer işareti yapıp kamerama poz vermişti meleğim. Hastane odasını onun için neşelendirmiş onunla kutlayacağımız son yılbaşı olabilir korkusunu içimizde tutarak annemi neşelendirmeye çalışmış onu mutlu etmiştik. Şimdi geriye dönüp baktığımda -iyi ki- lerim o kadar yerindeki. Eğer-li cümlelerim çok az. Pişmanlıklarım da öyle zira


Demek istediğim, konunun özünde anlatmak istediğim aslında bu sene ve gelecek senelerde mutluluk ve sevinç hep yarım artık benim için. Hayat tabii ki devam ediyor ve yıllar geçtikçe acım azaldıkça belki daha iyi hissedeceğim ama şu anda tam olarak yukarıda yazdığım duygu karmaşası içindeyim. Yeri geliyor gülüyorum, eğleniyorum, sinemaya gidiyorum, geziyorum... Hayat devam ediyor nihayetinde. Gönül istiyor ki yeme, içme, gülme, eğlenme, kapat kendini karanlık bir odaya yıllarca yıllarca yıllarca ağla. Ama olmuyor işte.. dediğim gibi hayat devam ediyor. 


Bu zor zamanların en iyi ilacı şahane bir abla ve mükemmel dostluklar. Şükürler olsun rabbime beni bu iki olguyu bünyesinde barındıran harika insanlarla karşılaştırdı. Zor zamanlarımda yanımda olan dırdırımı sıkıntılarımı dinleyen LaFea'ma, uzaklarda çoook uzaklarda olsa da mesajlarıyla dertlerime sıkıntılarıma ortak olan Bahar'a İzmir'den gelip hayatıma ege rüzgarlarını taşıyan Handan'a, Arwen'e, Çağla'ya, Akira'ya, Nabrut'a, Narsist'e, Hayal'e, Erva'ya, Winpohu'ya, mydestiny'e ve adını unuttuğum canım dostlara... Çok teşekkürler. Yüz yüze görüşsek de yada sanal olarak birbirimizi tanısak da destekleriniz benim için çok önemliydi.  Zor zamanlarımda yanımda olmanızı asla unutmayacağım. 

Aslında bu yazının bol neşeli ve eğlenceli olması gerekiyordu. Neşeli ve güzel şeylere bağlamak için yazıma resimlerle devam edelim en iyisi :)




LaFea o gün hiç üşenmedi taaa Kadıköy'den bize kısırlar, börekler, yaprak sarmaları ve doğum günü pastamı getirdi. Masamızı rengarenk yaptı. Ablam da kendi tarifi olan sebzeli noodle yaptı. Sohbet mi güzel di yemekler mi leziz di anlamadık valla ^^ Ama hepimiz nasıl acıktırsak bu pek de net olmayan resimleri zar zor çekebildim hihihihi



Bu kış nedense çok üşür oldum. Her telefon konuşmamızda 'üşüyorum' diye yakındığımdan LaFea bana çook güzel puff pijama takımı almış. Rengi kırmızı gibi çıkmış fotoğraflarda ama koyu pembe çok hoş bir rengi var.



Dürüstçe en sevdiğimin önünde parlak yıldız şeklinde işlemesi olan beyaz kazak olduğunu söyleyebilirim. Çingene ruhum şıkırdaklı ve parlaklı şeyleri aşırı sever ^^ Bayıldım resmen ♥ Diğer hediyem de bir muhasebeciye yakışır tarzda oldu. Yeni kalemlerim nasıl ama :))


Vee ablacığımın hediyesi ♥♥ 34 numara ayaklara sahip olmanın en büyük dezavantajı vitrinleri süsleyen caaaanım botlardan çizmelerden alamamak :((( Bizde ablamla beraber yukarıdakı bot+converse tarzı bu ayakkabıları zor zahmet bulduk. Tabii ki 34 numeroooo :D Ama bayıldım ihtiyacım olan ve istediğim bir şeydi. Aslında istediğim yağmur çizmesiydi ama numara bulamayınca bunu almaya karar verdik :D 

Hediye falan bahane en mühimi en güzeli ve en değerlisi sevildiğini bilmek, hissetmek ve yaşamak. Ben bu bakımdan kendimi en şanslı insanlardan birisi olarak görüyorum. Nice nice seneler bu dostluklar arkadaşlıklar baki kalır dilerim. Yeni yıla da iki gün kalmışken tüm sevdiklerime uzun uzzzuunnnn mutlu seneler sağlıklı yıllar dilerim. Sevdiklerinizle beraber sağlıkla huzurla yaşayın. Ve 2014 hepimize aşk, sevgi ve para getirsin. Hepimize iyi şanslar ^^




Not: Bu güzel şenlikli günü LaFea'nın kaleminden BURADA okuyabilirsiniz ;)

4 Aralık 2013 Çarşamba

Kimchi Jjigae - Kimçi Güveci

Benim kore yemeklerini ne kadar sevdiğim, ramen çeşitlerinden tutun da restoranlarına kadar denemeye çalıştığımı duymayan kalmadı sanırım :) Uzun çoook uzun zamandır hep aklımda olan ve denemek istediğim kimchi jjigae nam-ı diğer kimçi güvecini yemek nasip oldu.

27 Kasım'da canııım dostum Pudra Tozu ile görüşme planı yapmıştık. Ablam ile buluşup istikamet Taksim'e gittik. Pudra Tozu'nun gelmesini beklerken ne yesek ne yesek nidalarımıza daha önce gidip kalkmak zorunda kaldığımız kore lokantası geldi. Haydi reee ne duruyoruz diyip soluğu Taksim Kore Restaurantı'nda aldık.

Mekan benim bildiğim kadarıyla 1 veya 2 yıllık olmalı. Çok eski bir yer değil. Ama mekanın bünyesinde barındırdığı karaoke barı ve restaurantı bence gayet güzel. Fiyatları deneyip tecrübe ettiğim diğer iki kore lokantasıyla eş değer, hatta bazıları daha da uygun fiyata. O yüzden Expo sırasında yediğimiz kimbapın tadı damağımızda kalmıştı. Hem kimbap hem de kimchi jjigae yemeği tercih ettik.

Şimdi kıyaslamaya gelirsek. Mekan Seul ve Gaya Restaurant kadar lüks bir yer değil. Beklentilerinizi düşük tutun. Ama lezzeti kıyaslamaya gelirsek sanırım fazlasıyla geçer not aldığını söyleyebilirim. Masaya döşedikleri mezeler çok lezizdi. Yalnız haşlanmış! lahana yaprağının sebebini anlayamadım :D 


Kimbap için diyebileceğim tek şey MÜKEMMEL!!!!! Taze malzemelerle hazırlanmış ve çok lezzetliydi. Bayıldım resmen. Eğer yanına yemek söylememiş olsaydık ikinci bir tabağı söylerdik kesin. Kesinlikle denemelisiniz!!


Kimchi Jjigae yorumuma gelince; beklentilerimin çok üstünde leziz bir yemekti. Ben kimchiyi daha önce ramenle beraber yemiştim. Ve tadı gerçekten de hoşuma gider. Ancak bir yemek olarak denemek ilk defa kısmet oluyor. Kimchinin acı bir turşu+meze olduğunu bilmeyen yoktur eminim. Bizim yediğimiz Kimchi jjigaenin içinde; kimchi, tofu, et veya tavuk, soğan, salatalık ve hatırlamadığım bir iki sebze daha vardı. 


Masaya hala fokurdarken gelen güvecin içinde inanılmaz leziz görünüyordu. Ki tadı da öyleydi. Acı!!!! Kesinlikle acı olduğunu söyleyebilirim. Eğer acı konusunda kendinize güvenmiyorsanız kendinizi bu limandan uzak tutun :) Ama çok leziz çookk ^^ Tadı damağımda kaldı resmen. Yemeklere saldırmadan nasıl fotoğraf çekebildim hayret! şaşıyorum kendime :D 

Biz gittik, yedik ve fazlasıyla memnun kaldık. Kimchi jjigae tek kişilik fiyatı 25 TL. Biz yemeğimizi iki kişilik yaptırdık. Fiyatını sormadım maalesef :/ Ama toplam iki kişi 79 TL hesap ödeyip mekandan ayrıldık. Her zaman gidilip yenilmeyeceği için bence fiyat çok yüksek değil. Önemli olan memnun kalmaktı ve karnımızı doyurmaktı. Bu iki konuda da fazlasıyla tatmin olduk. 

Sizler için fotoğraflar çektim. Ama plansız bir yemek programı olduğundan fotoğrafları maalesef telefonumla çekmek zorunda kaldım. İdare edeceksiniz artık :)) Menünün de fotoğraflarını çektim. Gerçi internet sitelerinde detaylı menüleri var ama olsun :D







Eğer kıyaslamak isterseniz gittiğim üç mekanın da internet sitelerini incelemenizi tavsiye ederim. Fiyatlar konusunda en azıdından bir fikriniz olur. Ben öyle yaptım. Gitmeden önce fiyatlara dikkatlice bakmıştım :)




Gördüğünüz gibi fiyatları bazısında yüksek bazısında daha uygun olabiliyor. O yüzden sizde benim gibi gitmeden bir göz atın. Hatta telefonla açıp sorun fiyat değişikliği var mı diye. 

Leziz bir blog yazısının daha sonuna geldik. İstanbul'da benim bildiğim, gitmediğim üç tane kore lokantası kaldı. Biri Koca Mustafa Paşa ile Kumkapı yakınlarında, biri Cankurtaran'da ve sonuncu da Mecidiyeköy'de :) Eğer gidip görmek ve yeni tatlar keşfetmek nasip olursa burada sizlerle paylaşırım.

Sevgiler.

9 Kasım 2013 Cumartesi

Yasmin Levy - Bam Telinin Sahibi

Bu mükemmel şarkıyı yanılmıyorsam 2005 yada 2006 yılında bir sinema forumunda dinlemiş ve hemen bu sese aşık olmuştum. Aradan zaman geçince hem linki hemde şarkıcının adını unuttum. Ara ara zamanlarda aklıma geliyordu. Aramak istediğimde de imkansız ötesi gibiydi. Çünkü bu harika kadın şarkılarını İspanyolca söylüyor. Pardon söylemiyor yaşatıyor. 

O kadar iyi o kadar kaliteli, o kadar başarılı ki kulaklarınızdan girdiği anda tüm duyguları, düşünceleri, kalbi, ruhu buruşturup yere çarpıyor. İçini öyle bir yerden yakalıyor ki yaka yaka kavuruyor, kül yapıp savuruyor. Hakkında kötü bir şey söyleyecek bir insan bile bulamazsınız. Bütün şarkılarını ayırt etmeden bağrıma basıp dinliyorum sayısız kere. Depresif bünyelere pek iyi gelmiyor ama içinizde biriken her şeyin bu harika kadının sesinde melodisinde can bulmuş olması, kendini dinlemek gibi. Ayna gibi.. Kalbin ruhun aynası gibi...



Şarkı aslında 2000 yapımı Vengo filminde kullanılan şarkılardan birisi. Şarkının sözleri hakkında internette birçok farklı çeviri mevcut. Ama herkesin ortak düşüncesi tabii ki şarkının ne kadar şahane olduğu. 



Hiçlikten geliyorum

Ne bir yerim var

Ne de vatanım

Bir yangın başlatabilirim parmaklarımla
Yüreğimle şarkı söylerim sana
Ki yüreğimin teli sızlamakta

Aşktan doğdum / Aşka doğdum
Alamo'da doğdum ben
Hiçlikten geliyorum
Ne bir yerim var
Ne de vatanım

Büyüler seni, acınla şarkı söylediğinde kadınlarımız.

Burada şarkın ve şarkının sözleri hakkında detaylı bir de inceleme mevcut (*) Dinlemenizi şiddetle tavsiye ediyorum. Ama yine de uyarıyorum ruh halini alt üst eden bir ses, bir şarkı, bir kadın.. Sonra gelip 'ne yaptın yaaaeee sen' demeyin bana :))

Ekşi sözlükte Yasmin Levy hakkında o kadar güzel şeyler yazılmış ki paylaşmadan yapamayacağım. Yazılanların tamamı harika. O kadar güzel şey yazılmış ama yine de hep eksik gibi geliyor bana. Harikalığını anlatmaya kimsenin gücü yetmemiş gibi :)

Hazır Naci En Alamo şarkısını dinlemişken aşağıdaki şükela şarkıları es geçmeyin. Zaten bir kez dinledi mi diğer şarkıları geliyor arkadan :) Hani diyorlar ya 'Müzik kulaktan alınan uyuşturucu' diye. İşte Yasmin'in sesi öyle resmen uçuruyor sizi ♥  Öperim yanaklarınızdan. 

Yasmin Levy - Mal de l'amor


Yasmin Levy - La Alegria



3 Kasım 2013 Pazar

Good Doctor ~ Ölçütü Nedir Ki?

Master's Sun dizisinin bitiminden sonra büyük bir boşluğa düştüm. Ne izlesem ne izlesem diye düşünürken Joo Won'un büyük methiyelerle övülen, şahane bir oyunculuk sergilediği söylenen Good Doctor dizisine bir şans vermek istedim. İyi ki de o şansı vermişim. Gerçekten de söylenildiği gibi şahane ötesi bir oyunculuk sergilemiş. İnanamadım, çoğu sahnede aklıma hep acaba düşürdü valla :)

Gaksital dizisinde de çok başarılıydı ama bu dizide adeta yardırmış. Uzun zamandır izlediğim en kaliteli oyunculuktan birisiydi. Tebrik ettim ayakta alkışladım. Başarılı ötesiydi. Daha nasıl başka övgü sözü yazılır aklıma gelmiyor. Siz en iyisi mutlaka izleyin. 


Dizimizin detaylarına bakalım önce;

Bölüm Sayısı: 20

Yayınlandığı Kanal: KBS2
Yayınlandığı Dönem: 5 Ağustos 2013 ~ 8 Ekim 2013 (Pazartesi ve Salı günleri)

Dizinin Konusu: Park Shi-On isimli genç bir adamda otizm ve gelişimsel bir engel bulunmaktadır. Çok zeki olmasına rağmen davranışları 10 yaşındaki bir çocuk gibidir, fakat büyük bir azimle çocuk cerrahı olmayı başarır. Bu arada, en iyi çocuk cerrahı olan Kim Do-Han kendini sürekli Park Shi-On ile çatışma içerisinde bulur. 


Karakter Analizi:




Dr.Park Shi-On (Joo Won): Orta derecede otistik bir çocuk olan Park Shi On zor şartlarda yaşayan ailesiyle birlikte yaşamaktadır. Abisi ile oyun oynarken başlarına bir kaza gelir ve abisi hayatını kaybeder. Shi-On abisine doktor olmak için söz vermiştir. Bu sözünü tutmak için elinden gelen herşeyi yapar. İyi bir cerrah olurken 'iyi bir doktor' nasıl olunur onu öğrenmek için büyük çaba harcar. Müthiş zekasıyla hastalarını iyileştirirken birden 10 yaşında bir çocuk gibi davranarak yanaklarını sıkma isteği uyandırır insanda :)


Dr.Cha Yoon Seo (Moon Chae Won): Hastanede profesörden sonra kıdemli ikinci çocuk cerrahıdır. Öğrencilik yıllarından beri profesörüyle beraber çalışmış şimdi uzmanlık dalında eğitim görmektedir. Yetenekli bir çocuk cerrahı olmasına rağmen daha çok iyi kalpli sevecen bir doktor olarak dikkat çeker. Hastalarının iyiliği için üstlerine dişlerini sık sık gösterir. Profesörü tarafından sık sık azarlansa da genelde bildiğini okuyan başarılı bir doktordur. Park Shi-On'la ilginç bir tesadüfle yolları kesişir ve iyi kalpli doktorumuz hastaneye yeni gelen asistana kol kanat germekte gecikmez.



Prof.Dr.Kim Do Han (Joo Sang Wook): Kendi döneminin en başarılı çocuk cerrahlarından birisidir. Başarısı sayesinde genç yaşta profesör olarak bölüm başında asistanlarını eğitmektedir. Sert görünümlü, kuralcı, biraz sabit fikirli, başarılı, karizmatik, yakışıklı ve tabiki çok yetenekli bir doktordur. Kurallarına sıkı sıkı bağlı olması çok zeki bir doktor olsa da Shi-On'un çocuksu davranışlarına hoşgörüyle bakmasına engel olur. Çoğu zaman Shi-On'u azarlarken ve bağırırken görmeniz mümkündür. Peki profesör Shi-On'u eğitmeye mi karar verecek yoksa gitmesi için elinden geleni yapmaya mı?

Şimdi gelelim benim bu diziyi izleme sebebime ve izlemeye devam etme sebebime :D İlk başta da dediğim gibi izlemeye başlamamın sebebi yorumlarda hep Joo Won'un şahane bir oyunculuk sergilediği söylenmesiydi. Gaksital'daki başarısını gördükten sonra bu yorumlar diziye başlamak için yeterli geldi açıkçası. Asıl önemli olan aslında başlamak değil başladıktan sonra devam etmekti. İşte burada da fazlasıyla etkisi altında kaldığım profesör rolündeki Joo Sang Wook devreye girdi :D Devreye girmekle kalmadı finale kadar adeta benim için itici güç oldu. Diziyi Joo Won'un başarılı oyunculuğu izlettirse de benim için bir süre sonra 'kösiiinnimmm' etkeni daha baskın oldu ♥

Dizilerde süklüm büklüm, sümüklü tipli burnu havada tiplerdense alfa erkeği tiplemelerini daha fazla seviyorum. Prof.Kim Do Han bu özellikleri fazlasıyla bünyesinde barındırıyordu. Beyaz önlük etkisinden bahsetmişmiydim :D Kim Do Han karizmatik ve etkileyici görüntüsüyle sizi etkisi altına alırken beyaz önlüğü işinizi bitiriyor :D Benden söylemesi :P Ammaa Kim Do Han+Joo Sang Wook benimdir heee ona göre izleyin diziyi salyalarınızı ona göre akıtın :)))

Noooluyorrr yaaa bu bir dizi tanıtım postu değil miydi ne vakit seksi şeylerden bahsetmeye başladım euheuheue İşte ne diyorduk Shi-On ve Profesör arasındaki çekişme bir süre sonra hastaneye ve ekibe de yansımaya başlıyor. Tabii hastanede dönen mevkii savaşları da olayları ayrı bir yönden süslüyor. İtiraf ediyorum bazı bölümler fazlasıyla duygusaldı ama beni ağlatmadı. Olayları güzel toparlıyorlar ve seyirciyi olayların içinde güzel bir yerde tutuyorlar. 



Dizi çok güzel, başarılı ve fazlasıyla etkileyici. İçinde birçok sosyal mesaj barındıran, konusu ve karakterleri sıkmayan, hafiften eğlendiren ve karar dozda romantizm içeren bir dizi. Bazı yerlerde senaristlerin deneği gibi hissetmeniz büyük olası. Özellikle dizide var olan 'çiftler'in karar aşamalarında. Sanki nabız yoklanırmış gibi olmuş. Bir an izleyiciyi bile şüpheye düşürebiliyorlar. Beklentileri ölçmek için yapılmış bir kaç sahne dışında rahatsız eden bir sıkıntı yok dizide. Kore dizilerinin final 'yapamama' durumu bu dizide karşımıza çıkmıyor. Güzel ve başarılı bir sonla dizi kapanışı yapıyor. 

Dizide birçok olay, hasta, arkadan çevrilen olaylar falan derken 20 bölüm çabucak bitiyor. Kesinlikle izlenilmesi gereken dizilerden. Dizi sonrası sıkı bir Joo Sang Wook hayranı olduğum söylenebilir. Dizi bitince diğer yapımlarını da izleme kararı aldım. İzledikçe blogumda yazarım. O zamana kadar siz mutlaka Good Doctor'u izleyin, izlerseniz gelin burada yorum yapın. Ama sakın 'kösiinnmmm'e göz koymayın :D :D 

Online izlemek için BURASI, indirmek için BURASI tavsiye edilir ;)


Sevgiler.

18 Ekim 2013 Cuma

Bayram Alışverişi: Kozmetik


Uzun zamandır almak istediğim kozmetikler vardı. Bayramda Gratis'te birçok kozmetikte %50' ye varan indirimler olduğunu duyunca alışverişin zamanıdır dedim. Çok uzun zamandır kozmetik ve bakım ürünlerine bu kadar para harcamamıştım :)

Neler aldın derseniz; hepsi ya kullandığım yada uzun süredir almak istediğim ürünlerdi. Şimdi hepsini tek tek inceleyelim :)

Saçlarıma beyazlar akın ettiğinden beri 'saçlarımı boyamayacağım' kuralını buruşturup çöpe attım. Uzun süre saç boyası araştırdıktan sonra en az negatif yorumu alan Palette saç boyalarında karar kıldım. Kendi saç tonuma uygun en yakın renkler Palette de mevcuttu. Bir kutu saçlarımı yetmiyor. O sebeple her zaman 2 kutu alıyorum. Benim boyamın rengi Bal Köpüğü ablamın ki Işıltılı Çikolata. Her iki renkten de memnunuz ;) Boyaları ne kadara almışız fişten bakıyorum. İndirimsiz fiyatı benimki 8.50 TL (indirimli 5,52 TL) ablamın ki 13 TL (indirimli 8,45) saç boyalarında indirim %30 diye hatırlıyorum. 


Cildim eskiden yağlı tipteydi. Ama son yıllarda karmadan yağlıya-yağlıdan karmaya arada yağmurlu bulutlu karmakarışık bir şeyler oldu :)) Genelde yağlı+karma takılıyor. Özellikle stresli ve ayın özel günlerinde yağlı olmaya daha fazla yatkın. Cildime öyle aman aman bakım yapan bir insan değilim maalesef. Ama bu alışkanlığımı yok etmeye çabalıyorum. Bunu yenebilmek için kullanımı pratik temizleyiciler kullanmaya başladım. Garnier'in daha önce 3'ü bir arada Temizleme+Peeling+Maske olan çeşidini kullanmış memnun kalmıştım. Yeni bir sürece girerken Garnier ürünlerinde devam etmeye karar verdim. Bir haftadır kullanıyorum. Memnunum. Ürün fiyatı 16.75 TL (indirimli 9.37 TL) 


(Ambalaj detayına bakalım. Ürün ambalajı üreninde Çevko'nun 'Geri Dönüşüm Ambalajı' işaretini görüyoruz. Ambalaj geri dönüştürülebilir demek ki. Bir de kapaklı kutucuk ilareti ile 12M damgası var. Bu da demek oluyorki ambalajı açtığımdan itibaren ürünü tüketmem için 12 ay sürem var. Bunları neden yazdığıma gelince bazı kozmetiklerde son kullanma tarihi olmaz bu işaretler yeterli yer olmadığından kullanılır.)

Yine bir Garnier ürünü var burada. Cilt tipimden yukarıda bahsetmiştim. Cildinizi uygun temizleyici ile arındırdıktan sonra nemlendirme büyük sorun oluyor. Hele ki yağlı yada karma cildiniz varsa. Ben de bunu bildiğimden bu sefer yüzümü nemlendirmek için Garnier Nem Dengesi Karmadan Yağlıya Cilt tiplerine uygun nemlendirici aldım. Bir haftadır kullanıyorum ve çok memnun kaldım. Çok hafif ve hoş bir kokusu var. Cildimde sabah kalktığımda hafif bir yağlanma oluyordu. Bu kremi sürüp yattığımda bu sorun ortadan kalktı. Ürün fiyatı 14.75 TL (indirimli 6,37) 


(Ambalaja bakıyoruz. Geri dönüşüm ve 12M işareti burada da mevcut. Artı olarak PAP işareti görüyoruz. Anlamı ambalajın Kağıt/Karton malzemelerinden imal edildiğini ve geri dönüşüm çeşidini ifade ediyor.)

Yüzümde maalesef tüylenme mevcut. Çene bölgemde özellikle :( Bu beni hem psikolojik hem de görsel olarak fazlasıyla rahatsız ediyor. İki defa büyük epilasyon merkezlerinde çeşitli sürelerle seanslara gittim ve maalesef sonuç alamadım. L'action Face Hair Block uzun zamandır raflarda görüp denemek istediğim bir üründü. Bir haftadır kullanıyorum gözle görülür bir sonuç elde edemedim henüz. Yavaşlama da söz konusu değil. Belki zamanla etki eden bir üründür. Ürünün en sevdiğim yönü yağlı bir yapıya sahip değil. Serum gibi. Sürmek için metal döner başlıklı bir aparatı mevcut. Yağlı olmaması büyük artı çünkü yatmadan önce yüzünüze sürmeniz tavsiye ediliyor. Bu yönden artısı büyük bence. Ürün fiyatı 7.50 TL (indirimli 4.50 TL)


(Ürün ambalajına bakıyoruz. Fransa'dan ithal edildiği görülüyor. Zaten L'action fransız menşeili bir marka. Geri dönüşüm ve 12M işareti burada da mevcut.)

Bu ürünü ablam için aldım. Uzun zamandır makyajını temizlemek için Golden Rose'un temizleme mendillerini kullanıyordu. Ama son aldığı ürünler artık göz yakmaya başlayınca bende bir araştırma yaptım. Genel kanı Neutrogena temizleme mendillerini piyasadaki ürünler arasında bir adım önde olduğu yönünde. Ablamda bir haftadır kullanıyor. Gayet memnun gözlerinde yakma yapmadı ve göz makyajını çıkarmada oldukça başarılı. Ürün fiyatı 14.50 TL (indirimli 7,25 TL)


(Ürün ambalajına bakıyoruz. Geri gönüşüm işareti mevcut, son kullanma tarihi ambalaj üzerine firma tarafından basılmış. Ambalajın tuvalete atılmaması çöpe atılması yönünde uyarı işaretleri mevcut. Burada P1 dönüşüm damgaları mevcut. Anlamı polietilen -plastik ambalaj malzemesi- malzemeden üretildiğini gösterir.)

Vaseline ürünlerine bayılıyorum. Hele o kakao kokulusu yedim yiyeceğim :) Çok lezzetli kokuyor. Son zamanlarda evde biriken nemlendiricilere asıldım. İki kutu kapağı açılmış ürün bitip çöpe gitti. Şimdi Arko meyve aromalı nemlendirici bitirmeye çabalıyorum. Bittiği an bu iki harika Vaseline ürününe saldıracağım. Kesinlikle şahane kokuyorlar ve fiyat performans oranları oldukça yüksek. Aldıkça alacağım sanırım :) Ürün fiyatı ikisinin de 12 TL (indirimli 6 TL)


(Ürün ambalajına bakıyoruz. Fotoğrafını çekmemişim ama kendim baktım geri dönüşüm işareti mevcut. Son kullanma tarihi firma tarafından basılmış. LDPE 4 damgası var. Anlamı düşük yoğunluklu polietilen malzemeden imal edilmiş)

Benim Garnier kozmetik alışverişim detaylı olarak böyleydi. Genelde memnun olacağım, hayal kırıklığına uğrama ihtimalim düşük olan ürün ve markaları tercih ettim. Etkileri zamanla ortaya çıkacak ürünler de mevcut. Büyük ihtimalle bu ürünlerin etkilerini belirten bir yazı yazmayacağım. Üşenirim ben biliyorum. Sormak isterseniz buradan sorun ben cevap veririm :) Alışverişim eğer gerçek fiyatlarıyla alsaydım 140 TL tutacaktı. Bayram indirimiyle 78,28 TL tuttu. Umarım bu şekilde olan indirimler devam eder. 


Bir uyarım da bu indirimli alışveriş düzenleyen yerlerden alışveriş yapanlara. Ben Garnier yada Watson'dan alışveriş yaparım genelde oralarda rastlamadım ama bazı uyanık satıcılar son kullanma tarihi yakın olan ürünleri bu şekilde elden çıkarma yoluna gidiyormuş. Genelleme yapmak olmaz ama siz yine de aldığınız ürünün son kullanma tarihine bakmayı ihmal etmeyiniz. Yukarıda damgaların ne anlama geldiğini o sebeple yazdım. Belki bilmeyeniniz vardır. Çoğu kozmetikte son kullanma tarihi yazmaz. Çünkü kapak açıldıktan ve havayla temas olduktan sonra son tüketim tarihi işlemeye başlar. Böyle ürünlerde ambalaja 12M 24M 6M işaretleri basılır. Diğerlerinde son tüketim tarihi mevcuttur zaten. Siz yine de dikkatli olun.

Kozmetik alışverişi her ne kadar kendimizi güzelleştirmek için yapılıyor olsa da bu şekilde indirimli olanlar keselerimizi de güzelleştiriyor. Umarım böyle indirimler sık sık yapılır. Biz de denemek istediğimiz ürünleri alma fırsatı buluruz. Güzel günler bizim olsun :))

25 Eylül 2013 Çarşamba

Bizimkisi 'Acılı' Bir Dostluk =)

Baharla tanışıklığımız sanırım 2 yılı dolduracak. Tanışmamız nahoş şartlar altında gerçekleşse de ben taa o zamanlar onun nasıl biri olduğunu, karakterinin nasıl temiz ve sağlam olduğunu yazdığı kelimelerden anlamıştım. Bazen böyledir yazdıklarından bile hissedersiniz o kişinin nasıl bir insan olduğunu. Benim için de Bahar öyle bir insan oldu. Yazdıklarıyla tanıdım onu ilk önce.

Bahar kim derseniz eğer; eski asyanotları.blogspot.com adresinin yeni seulme.blogspot.com  sahibesi iyi mi iyi şeker mi şeker bir insan. Sanırım bazı kişiler bu konuda hem fikir olmayacaktır. Zira Bahar'da benim gibi kelimelerini karşısındaki insan için eğip bükmeyen birisi. Zaten onu bu kadar sevmemin öncelikli sebebi de bu. 

Şimdi bunları neden mi yazıyorum. Benim rameni ne kadar sevdiğimi sağır sultan bile duydu sanırım :D Bahar da bu zaafımı bildiğinden annesi geçen hafta koreden dönerken bana bii sürü ramen gönderdi yine :) Yine diyorum çünkü sanırım bu bana gönderdiği üçüncü parti. Tabii ki her seferinde ramenin yanında şeker şeker hediyelikler, koreye özgü değişik yiyeceklerde gönderiyor. Daha öncekilerin fotoğraflarını alamamıştım ama bu sefer tüketmeden hemen fotoğrafladım.

Bu yazımla da bir kez daha çok çok çok teşekkür ederim canım. Benim için anlamı çok büyük. Yazsam, çizsemde eksik kalacak. Ama sen biliyorsun benim ne kadar mutlu olduğumu.



Yeni chopsticklerime bayıldım. Bendekiler epey eskimişti fotoğraftan sonra açıp bir çiftini çıkarttıım ^^ Poşet kilitlerimi de severek kullanacağım :)


Yeni çorabım ve kağıt yüz maskelerim. Bu yazımı yazarken bir tanesi suratımda. Anlaşılan o ki korelilerin yüzleri bizden daha büyük ve yuvarlak! resmen kocaman geliyor yüzüme maskeler :D 


Peperom ve miss gibi şeftali kokan el kremim. Hangisini yesem karar veremedim :D El kremi o kadar güzel kokuyor ki neredeyse tadına bakacaktım euheuhee


BB kremlerim ve yanılmıyorsam diş fırçalıklarım ^^ Yanılıyor muyum Bahar? Nasıl da şekerler ama ♥


Baharcım sayende korenin tatlılarını, tuzlularını tatma fırsatım oldu. Ama ilk defa sayende içeceklerini de tadacağım. Sana soruyorum sık sık onun tadı nasıl bunun tadı nasıl diye sanırım ilk elden tecrübe edeceğim bu sefer :) Açıkçası hem heyecan hem de merak var şu anda. Tadını bilmediğin bir içeceği içmenin duygusu da bambaşkaymış :)


Taaaaa tammmm ve karşınızda caaaanımmm ramenlerim ^^ Alt sıradan sondan ikincisi çoktan tarihe karıştı bile :) Türkiye'de bu ramenlerin tadına bir tek Leader ve Shin ramen yaklaşıyor. Hatta Shin ramen aroma ve lezzet bakımından koredeki ramenlere çok daha yakın. Ama bu ramenler.... İşte bu ramenler Bahar'la acı dolu arkadaşlığımızın şahidi euheuehuehuehee Şaka bir yana ramen sevilmez mi yahu :) Ben çok seviyorum ve Baharcım sayende bu şahane lezzetleri tadabiliyorum.

Arkadaşlığımızın dostluğumuzun uzun seneler sürmesini diliyorum. Bir gün yüzyüze görüşmek, sarılamak da olur inşallah kaderde :)




14 Ağustos 2013 Çarşamba

Yokluğun hiç bir kelimeye denk gelmiyor...

Yokluğun hiç bir kelimeye denk gelmiyor. Özlüyorum, çok çok özlüyorum. Candan öte seviyorum.


Aslında bir blog yazısı yazmak istemiyordum. Daha bir üzücü daha bir hassas oluyor sanki. Beni tanıyanlar, dostlarım, merak edenler varmış. Merak etmeyin haberlerinizi alıyorum.

Bugün tam 20 gün oldu bebeğimi canımı kaybedeli. Onsuz geçen 20 gün bana sanki aylar gibi geldi, geliyor. Hala odada yatağında yatıyor sanıyorum, gözlerim kulaklarım onu arıyor. Annem canımın içi gözümün nuru biricik bebeğim olmadan çok zor geliyor herşey. Yaptığım, yaşadığım herşey bir külfet gibi sanki.

En zoru da bayram oldu. Henüz çok çok yeniyken bayramlaşmak için annemin kabrine gitmek çok zordu, çok çok üzücüydü. Artık hiçbir bayramın tadı, anlamı yok. Zamanla alışılacak, acımız hafifleyecek ama henüz çok yeni çok taze herşey.

Uzun bir süre blog yazabileceğimi sanmıyorum. Aklımı dağıtmak, kendimi meşgul etmek için bir işe başladım. Henüz üç gün oldu. Zaman ne gösterir bilinmez. Uzun zamandır çalışmadığım için çok zor geliyor şimdi herşey. İş değilde ne bileyim zor işte. Temelli değilde uzun bir ara verdiğim sayın siz. Görüşmek dileğiyle. 


Allah'a emanet olun. 
Sevgiler.

20 Temmuz 2013 Cumartesi

Şahane Bir Polisiye - SOUTHLAND



Bu blog postunda sizlere bu sabah itibariyle finalini yaptığım şahane ötesi, mükemmel bir dizinin tanıtımını yapacağım. Değeri bilinmemiş bu harika dizi, reytingler yüzünden 17 Nisan'da müthiş bir 5.sezon finaliyle perdeyi kapadı. TNT kanalı tarafından rafa kaldırılan* dizinin sadık ve hayran izleyici kitlesi vardı halbuki.

Diziyi bildiğiniz polisiye dizilerden ayırıp tamamen farklı bir rafa koymalısınız. İzlemeye başlamadan önce CSI serileri gibi bir dizi bekliyordum. Ne bileyim belli başlı kahramanlar, her bölümde olayları şak diye bir çırpıda çözen ajanlar, DNA testleriyle adaleti sağlayan adli tabibler vs. bunların beklentisiyle izlemeye başlamıştım.




Ama dizi beni alıp tam anlamıyla ters köşeye yatırarak bana süpriz yaptı. Dizi öncelikle dış kamera açısıyla değil mockumentary (gerçekçi, belgesel tadında) tekniğiyle çekilmiş. Yani olaylar bir gerçekçilik olayına yerleştirilerek izleyiciye aktarılıyor. Sanki dizideki her oyuncu gerçek birer polis ve çekim ekibi birkaç günlüğüne onların hayatlarını kaydetmek için orada gibi geliyor. Kameralar oyuncuların omuzlarında, hemen yanlarında, arabaların içinde, tepe lambalarında, baktıkları ve ona bakanların gözlerinde. Yani kendinizi her olayın içinde hissediyorsunuz tamamen. Polis aracının içinde o kovalamaca sahnelerinde aracın içindesiniz bildiğin. Kendimi kaç kez keskin bir dönüşte pc karşısında yan yatarken buldum tahmin edemezsiniz.

Dizide esas kahraman diye birşey de yok. Belli başlı oyuncular olduğu doğru ama kahraman yok. Acemi polis memurları, onların eğitmenleri, dedektifler, ajanlar. Bunların hayat hikayeleri içinde o hikayeden bu hikayeye sürükleniyorsunuz izlerken. Ama kesinlikle sıkılmak yok. O gerçekçilik hissini polislerin dedektiflerin hayatlarına da yansıtmışlar. Mükemmel aşk yok, mükemmel çift yok, mükemmel dostluk yok. 



Birçok olay klişe gibi dursa da çekimlerin tamamının el kamerasıyla yapılması, dolayısıyla bakış açımızın olayların içine çekilmesiyle tadından yenmez bir polisiye dizi çıkıyor ortaya. Diyaloglar öyle süslü püslü değil. Birçoğu eğlenceli ve tabii ki küfür dolu. Özellikle her iki kelimeden birisi shit, bullshit, fucking bullshit şeklinde amerikan küfürleriyle dolu. Ama rahatsızlık vermiyor aksine diyalogları daha gerçekçi kılıyor bence.  

Toplam 5 sezon ( 1S-7 bölüm - 2S-6 bölüm - 3S-10 bölüm - 4S-10 bölüm - 5S 10 bölüm) 43 bölümden oluşan bir dizi. Az kassanız bir haftada bitecek bir dizi. Zaten bir kez izlemeye başladığınızda hemen bir sonraki bölümü izlemek istiyorsunuz. Her sezonunda çekirdek kadro dursa da diziye birçok konuk oyuncu geliyor. Her bölümde olaylar ve akış farklı olsa da bir şekilde dizinin bütününde herşeyi birbirine bağlıyorlar. Bana göre en azından şimdilik türünde eşsiz bir dizi. 

Dizi ayrıca harika bir açılış fragmanına sahip. Fragmanda çalan jenerik müziği Dulce Pontes'e ait 'Cançao Do Mar' parçası.



Şimdi biraz 'SPOİLERSİZ' konu ve karakter tanıtımı yapıp konuyu bağlayalım;

Konusu:

Polis akademisinden yeni mezun olan bir memur, ve onun eğitmeninin yaşadıklarını mı merak ediyorsunuz? Yoksa çetelerle uğraşan, iki sıkı dedektifin yaşadıklarını mı? Ya da vahşice işlenmiş cinayetlerin peşinde koşan ve onları çözmek için elinden geleni yapan iki dedektifin neler yaşadığını ve neler yaptığını mı merak ediyorsunuz? 

İşte Southland, Los Angeles Polis Departmanı'nında, devriye memuru (Memur Ben Sherman, Çavuş John Cooper), çete dedektifi (Dedektif Sammy Bryant, Dedektif Nate Morreta) ve cinayet dedektiflerinin (Dedektif Lydia Adams, Dedektif Russell Clarke) hikayesini bizlere belgesel tadında, harika bir oyunculuk ve iyi bir hikaye ile anlatıyor 

Southland, Los Angeles Polis Departmanı'nda ki devriye memurlarının, çete dedektiflerinin ve cinayet masasının hikayelerini bazen ayrı ayrı, bazen aynı konu içerisinde bir belgesel tadında bizlere sunuyor. Ana hikaye ise akademiden yeni mezun olmuş POI (Police Memuru 1) Ben Sherman ile eğitim çavuşu John Cooper'ın başından geçen olayları ve çaylağımızın gerçek bir polis olma yolunda ilerleyişini konu alıyor. (Dizimag-Flaming0)


Polis Memuru Ben Sherman (Ben McKenzie) : Polis akademisinden yeni mezun olmuş çaylak polis memuru. Atandığı Hollywood polis merkezinde gözetmeni ve eğitmeni Çavuş John Cooper denetiminde polisliği öğreniyor. Gerçek polis olarak sokaklara çıkmadan önce vicdanının, cesaretinin, özgüveninin ve kibrinin ayarını yapmak ve öğrenmek zorunda.


Polis Memuru Çavuş John Cooper (Michael Cudlitz) : Uzun yıllardır polis olarak çalışan polis memuru John Cooper mesleğinin yıpratıcı etkisine maruz kalmıştır. Uzun süredir yoğun bir sırt ağrısı çekmekte ama buna rağmen işine devam etmektedir. Denetlemesi ve eğitmesi için kendisine verilen yeni çaylakla beraber sokaklarda adaleti sağlamak için uğraşacaktır. Ve unutulmamalıdır ki eğitim iki taraflıdır.


Dedektif Sammy Bryant (Shawn Hatosy)  ve  Dedektif Nate Morreta (Kevin Alejandro) : Beraber uzun süredir ortaklık yapan ikili hem işlerinde hemde özel hayatlarında arkadaşlığı devam ettirmektedirler. Dedektif Sammy Bryant sorunlu karısı Tammi ile uğraşırken ortağı Nate bu zorlu süreçte ona destek olmaktadır. Los Angeles Polis Departmanı çete dedektifleri bu zorlu görevde sokak savaşlarının içinde yer alacaklardır.


Dedektif Lydia Adams (Regina King), Dedektif Russell Clarke (Tom Everett Scott) : Uzun süredir ortak olan cinayet masası dedektifleri olayları mümkün olduğu kadar çözmek için uğraşırlar. Sistemin önlerine çıkardıkları engelleri aşmak mümkün olmasa da ellerinden geleni yaparlar. Dedektif Lydia ve Dedektif Russell faili meçhul cinayetleri çözmek için bakış açılarını tekrar tekrar gözden geçirmek zorundadır. 

Yazdıklarım sadece başlıca ve ana karakterler. Ve spoiler vermeden ancak bu kadar anlatılıyor :) Sezonlar boyunca birçok yeni karakter ekleniyor. Hepsini detaylıca yazmaktansa izleyip tadını çıkarmanızı isterim. Kaliteli, heyecanlandıran, sıkmayan ve seveceğiniz bir dizi arıyorsanız Southland tam size göre bir dizi. Aksiyon tam dozunda. Kovalamaca sahneleri özellikle çok ama çok kaliteli. Sözün özü şiddetle tavsiye ediyorum. Mutlaka izleyin. Kapanışı da oyuncuların setten bu fotoğrafıyla yapalım.

İzlemek isteyenler için dizimag de ilk üç sezon mevcut. Ben dizinin tamamını http://www.yabancidiziizle.net/dizi/southland sitesinde izledim tavsiye ederim. Kaliteli ve alt yazılar da güzel.


15 Temmuz 2013 Pazartesi

Diana Gabaldon'un 'Yabancı' Serisi Dizi Oluyor



Starz’dan Yeni Dizi: BATTLESTAR GALACTICA Yapımcısı
Ronald D. Moore’dan OUTLANDER

Birkaç sene önce Battlestar Galactica yapımcısı Ronald D. Moore’un yayınlanan bir dizisi vardı ama şimdi televizyonda bir değil iki dizinin arkasında olacak. Moore Syfy dizisi Helix’in idari yapımcılığını yapacak ve ayrıca Starz Moore’un Diana Gabaldon’un kitap serisi Outlander’ın uyarlamasını da sipariş etti. Aşk, bilim kurgu, tarih ve maceranın tek bir hikayede buluşması olarak tanımlanan Outlander’da 1945 yılında yaşayan ve evli bir savaş hemşiresinin hikayesi anlatılıyor. Bu hemşire dizide gizemli bir şekilde 1743 yılına yolculuk ediyor ve orada romantik ve genç bir İskoç savaşçıyla evlenmek zorunda kalıyor.
16 bölümlük ilk sezonun çekimleri bu sonbaharda İskoçya’da başlayacak, dizi ise Starz kanalında gelecek sene yayınlanacak. Moore diziyi kendisi yazacak ve Jim Kohlberg ile idari yapımcılığını üstlenecek. Gabaldon’un kitap dizisinde toplan yedi kitap var, sekizincisi ise bu senenin sonlarına doğru yayınlanacak. Yani Moore kaynak sıkıntısı çekmeyecek. Starz bu dönem dizisinden umutlu görünüyor. Zaten Da Vinci’s Demons’a da ikinci sezon onayı verdi ve gündeminde korsan dizisi Black Sails ve mini dizi The White Queen de var.

İşte basın açıklaması:
Beverly Hills, California, 25 Haziran 2013 – Starz CEO’su Chris Albrecht bugün Starz’ın “Outlander” isimli diziye yeşil ışık yakmak için Sony Pictures Television ile ortaklık yapacağını açıkladı. Outlander Diana Gabaldon’un uluslararası en çok satanlar listesine giren kitabından uyarlanan orijinal bir dizidir. Kanal 16 bölüm sipariş etti. Çekimler bu sonbaharda İskoçya’da, dizi 2014 yılında kanalda yayın hayatına başlayacak.
Outlander dizi uyarlaması Ronald D. Moore tarafından kaleme alınacak. Moore “Battlestar Galactica”daki çalışmalarıyla tanınıyor. Ronald D. Moore ve Jim Kohlberg, Tall Ship Productions, Story Mining ve Supply Company, Left Bank Productions ve Sony Pictures Television’ın katkılarıyla Outlander’ın idari yapımcılığını üstlenecek.
Starz CEO’su Chris Albrecht şunları söyledi: “Outlander’ı Starz’a gelecek sene getireceğimiz için çok heyecanlıyız. Diana inanılmaz derecede ilgi çekici bir kadın kahraman yaratıp onu karmaşık bir dünyaya ve zamana yerleştirdi. Kitaplar tarih, ruhsallık, aşk, onur, zaman yolculuğu, cinsellik ve savaş mozaiği. Bizi yönlendiren Diana’nın hikayeleri ve Ron’un ustalığıyla, Claire ve Jaime’yi dünya üzerindeki milyonlarca kitap hayranı karşısında hayata geçireceğiz.”
Moore ise, “Bu kitapları hayata geçirme fırsatı bulduğum için çok heyecanlıyım. Diana zengin ve karmaşık bir dünya yaratıp o dünyayı merak uyandıran karakterlerle doldurdu. Bence Starz bu hikaye için harika bir yer. Bence ortaya bu kitapların milyonlarca hayranının seveceği ve Outlander olarak kabul edeceği bir şey çıkaracağız,” dedi.
Diana Gabaldon’un yedi kitaplık serisi 20 milyondan fazla sattı ve New York Times’ın en çok satanlar listesinde altı kez yer aldı. Outlander serisinin sekizinci kitabı 2013 sonbaharında piyasaya çıkacak.
Outlander dizisi tek bir görkemli hikaye içerisinde hem aşkı, hem bilim kurguyu, hem tarihi hem de macerayı bir araya getiriyor. Seride 1945 yılında evli bir savaş hemşiresi olan Claire Randall’ın tuhaf bir şekilde 1743 yılına gitmesi ve orada tehdit altında olduğu bir dünyaya savrulması anlatılıyor. Claire romantik bir genç İskoç savaşçı Jaime Fraser ile evlenmek zorunda kalıyor. Aralarında başlayan tutkulu aşk Claire’in kalbini birbirinden uzak iki dünyada yaşayan iki farklı adam için parçalıyor.

Yazar: Adam Chitwood

Çeviri: Nisan Benzergil

Yukarıdaki kısımı divxplanet'ten aynen kopyaladım. Dizinin oyuncu seçimleri itinalı bir şekilde yapılıyor. Jamie Fraser rolu için 1980 İskoçya doğumlu Sam Heugan seçilmiş. Ben daha önce izlediğimi hatırlamıyorum ama rol için İskoçyalı bir aktörün seçilmesi güzel olmuş bence :)



Dizi başlamadan kitapları mutlaka okumam gerek diyorsanız sıralama aşağıdaki gibi. Ben 1-2 ve 3. kitapları okudum. Diğer kitapları alamadım daha çünkü çok pahalı :/ Ama madem dizisi geliyor alıp okumak farz oldu artık. Kitaplar Türkiye'de Epsilon Yayınevi tarafından çıkarılıyor. Heyecanla hem diziyi hemde kitapları bekliyorum. 

1- Yabancı / Outlander
2- Kehribardaki Yusufçuk / Dragonfly In Amber
3- Yolcu / Voyager
4- Güz Davulları (1) - (2) / Drums Of Autumn
5- Ateşin Çağrıs (1) - (2) / The Fiery Cross
6- A Breath Of Snow And Ashes
7- An Echo In The Bone
8 - Written In My Own Heart’s Blood - sekizinci kitap 2013 sonbaharında piyasaya çıkacak.


Ben fırsat buldukça güncellemeye çalışacağım ama siz dizi hakkında gelişmeleri takip etmek için aşağıdaki linkleride takip edebilirsiniz.

Outlander IMDB Sayfası: http://www.imdb.com/title/tt3006802/
Outlander Ekşi Sayfası: http://eksisozluk.com/outlander--265371

Sevdiğimiz kitapların dizilere filmlere çevrildiği nice haberler almak dileğiyle.

9 Haziran 2013 Pazar

#direngeziparkı - Bu Blogda Direniş Var!!

Gezi Parkında neler oldu neler bitti acaba diyorsanız eğer; işte size görsel bir açıklama. Bu blogda direniş var. Bu blog halkının yanında. Bu blog haksızlığa, ezilmeye ve diktatörlüğe karşı. Gitmeden son bir söz daha;


"Hangi çılgın bana zincir vuracakmış şaşarım.
Bendimi çiğner enginlere sığmam taşarım."



27 Mayıs 2013 Pazartesi

Song Seung Heon'un Türk Hayranlarına Selamı Var!!!

Aslında bloguma yazı yazmaya uzun bir ara vermiştim. Ama bugün öyle güzel bir gelişme oldu ki parmaklarımın tozunu attırmam gerek diye düşündüm. Koreli aktörlerden sevip beğendiğim Song Seung Heon resmi facebook sayfalarında (Offical SSH ve geçtiğimiz ay açılan Honey Side) hayranları için çeşitli etkinlikler düzenliyor. İşte seçilen kişiye özel post, seçilen kişiye özel yemek vs. İşte yine böyle bir etkinlik düzenlendi 9 Mayıs tarihinde.



Resimde de gördüğünüz gibi etkinlik fanlar ne isterse aralarından seçilecek olan SSH tarafından sayfasında postlanacaktı. Bende biraz düşündüm taşındım ve olmayan iğrenç ingilizcemle şu mesajı gönderdim. 


Etkinlik sonucu bugün açıklandı. Annemin rahatsızlığını biliyorsunuz. Biz de dünden beri acildeydik bazı ilaç tedavileri uygulandı anneme. Sabah telefonumdan facebook hesabıma bir baktım ki ne göreyim :) Az daha çığlık atacaktım. Çok çok çok mutlu oldum. Ben çok mutlu oldum. Song Seung Heon beni çok mutlu etti. Öyle mutlu oldum ki bu haberi sizlerle de paylaşmam gerek diye düşündüm. Honey'imin size selamı var!!! ehehehehe


'Sizi Seviyorum' daki -v- harfi nereye gitti hiçbir fikrim yok. Önemli olan tek şey SSH Türkiye'deki hayranlarına sevgilerini gönderdi, değer gösterdi. İki kişinin mesajı seçilmiş. Fotoğrafta el işaretinin yanında sayılar var. Bir anlama geliyor sanırım. Benimki birinci olmuş :))

Sevgiler.

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...