1 Kasım 2014 Cumartesi

Highway - Bir 'YOL' Filmi...

Son zamanlarda yani şöyle desek daha doğru olur, kendimi hint sinemasına ve bu sektörün yoğun duygu alışverişine kaptırdım. 

Hint filmleri için alışık olmayanların alışmakta zorlandıklarını sıklıkla dile getirdiklerini görürsünüz. Nitekim bu ifade oldukça doğrudur. Zira amerikan sinemasının tek düze ilerleyen (tanış-seviş-mutlu son) üçgeninden çok daha uzak ufuklara, derin duygulara ve harika oyunculuklara sahip hint sineması. 

Ne kadar anlatmaya çalışsam da ifade etmesi çok ama çok çok güç. Nasıl yaşamadan anlatılamıyor ise hint filmleri de izlemeden anlaşılmıyor. Bu sıkıcı giriş kısmından sonra gelelim filmimize; (ÖNEMLİ NOT: YAZIDA ASLA SPOİLER YOKTUR!)


Öncelikle filmin konusu: Düğününe bir kaç gün kala kaçırılan Veera Tripathy (Alia Bhatt), bu olayla özgürlüğü bulur ve onu kaçıran Mahabir Bhaati (Randeep Hooda) ile yakınlaşır. Her iki kişi için de bu yolculuk geçmişlerindeki kötü izleri silmek için bir fırsattır.


Highway imdb sayfasında 7,7 gibi yüksek bir oya sahip standardın çok üzerinde ve başarı çizgisi de epey yüksekte olan bir film. Filmin çekimleri Aralık 2013 tarihinde tamamlandı ve 21 Şubat 2014 tarihinde de Hindistan ile eş zamanlı olarak Avrupa ve Birleşik Arap Emirlikleri ülkelerinde de gösterime girdi. Ayrıca film 2014 Berlin Film Festivali'nin Panorama kategorisinde gösterildi. 


Filmin bütçesi 300 million rupi (Hindistan para birimi) yani 4.9 milyon dolara mal oldu. Ama gişedeki başarısı oldukça tatmin edici 470 million rupi yani 7.6 milyon dolar. Oldukça iyi bir rakam. 


'You can kill a person with just one bullet, right?'
'Two. The one who shoots and the one who is shot.'

Filmin detaylarından bu kadar bahsettikten sonra insanı filmin içinde, filmin ruhunda alıp yolculuğa çıkartan harika oyunculardan da bahsetmek gerek. 1976 doğumlu Randeep Hooda filmde Mahabir Bhati rolünü mükemmel başarıyla canlandırıyor. 1993 doğumlu Alia Bhatt ise Veera Tripathi karakterine hayat veriyor. 



Zor hayat koşullarının keskin köşelere sahip bir insan karakterine bürüdüğü Mahabir, zengin hayatında mutsuzlukla yoğurulmuş Veera ile adeta hayat buluyor. 


Aslında film hakkında çok ama çok şey yazmak istiyorum. Lakin filmi izledikten sonra sarangni sitesinde film detaylarına bakarken harika ama harika bir yoruma rastladım. Ve okuduktan sonra bu film üzerine daha başka yazılabilecek başka bir kelime kalmadığını gördüm.Genellikle alıntı yapmayı pek sevmiyorum ancak Ahıskalı adlı üyenin yazdığı film yorumunu okuduktan sonra eminim sizde filmi izlemek isteyeceksiniz. (Yorum Ahıskalı'nın izni alınarak paylaşılmıştır. Emeğe saygı!)



Adından da anlaşılabileceği gibi bir yol filmi, ama sadece 1 (Yazıyla: Bir) yol filmi değil; içinde birçok yol barındırıyor. Hele hele alışık olduğumuz türden bir "yol filmi" hiç değil.
Duy(g)uların otobanında ilerliyoruz daha ziyade. Keza içsel yolculuklar da barındırıyor. Aslında bu haliyle, film yerine, bir tür terapi olarak da adlandırılabilir ve değerlendirilebilir. Yer yer ekranda beliren, kartpostaldan hallice yol ve doğa manzaraları da bu terapiyi destekler nitelikle.
Hürriyete uzanan yolun esaretten geçtiği bir film var karşımızda; hiçbir şeye sahip değilken her şeye sahip olunabileceğini gösteren. Ve tüm bunları anlatmak için kal dilindense hal diline başvurma yolunu tercih etmiş bir film... O yüzden fikri alt yapısı kuvvetli bulunmayabilir, hatta bilakis pek alelâde görülebilir zâhirde söyledikleri, ama kulak vermekte fayda var.

Filmi tavsiye etmeme gerek yok. Zira ben sevmediğim, beğenmediğim ve tavsiye etmediğim bir konuyu bloguma yazmıyorum. Yapabiliyorsanız filmi en yüksek kalitede izleyin. Asla pişman olmayacaksınız. Görsel olarak o kadar zengin bir film ki filmin yaptığı yolculukta sizde kamyonun ön koltuğunda yolcu olacaksınız.. 

Ben filmi burada izledim. 720p kaliteye kadar filmi izleme alternatifiniz var. Ve eliniz 720p seçerken sakın tereddüte düşmesin. Film bu kalitede izlenmeyi fazlasıyla hak ediyor ;) Filmde böyle panoramik manzaralar varken hd kalitede izlememek büyük hata olur -_-






28 Eylül 2014 Pazar

Dost.. Bozcaada.. Kurabiye.. Lokum..

Sevgili arkadaşım Lafea Eylül ayı başında kısa bir süreliğine Bozcaada'ya hem aile ziyareti hem de tatile gitti. Yediğim, içtiğim, gördüğüm benim olsun dememiş can dostum beni de düşünüp bana hitap eden güzellikler getirmiş ☻ 

Bu şahane kurabiye ve lokumlar perşembe günü elime geçti. Az önce fotoğraflarını çektikten sonra kendilerini sonsuzluğa uğurladık ablamla. Tabii ki hepsini bitirmedik. Kahvelerimizi keyifle yudumlarken dost eliyle gelmiş bu lezzetler akşamımızı tatlandırdı. 

Ki bu dost o sıralarda ben de Antalya da olduğumdan sen yokken İstanbul'a dönmeyelim demiştir :D Diyeceğim o dur ki; Bensiz İstanbul beş para etmez :P hihihi





Sevgiler

26 Temmuz 2014 Cumartesi

365 Gün.....

İnanır mısınız tam tamına 365 gün olmuş...

Nedir 365 gün desem? Eminim ki hiç biriniz tahmin edemez.

Söylenenler doğruymuş. Cidden hayat herkes için devam ediyor. Tabii ki böyle de olması gerekiyor..

Ama benim için zaman hiç geçmedi.. 26 Temmuz 03:20'de durdu sanki zaman.. O zamandan beri göğsümün bağrımın ortasında yanan ateş bir an olsun sönmedi.. Yaka yaka kor ede ede yanıyor...

Hem söylesenize nasıl geçer ki bir annenin acısı? Geçer mi ki? Alışılır mı yokluğuna, unutulur mu sesinin tonu? Özlenmez mi bağrında yatıp mis kokusunu içine çekmenin mutluluğu, sıcaklığı.....

Geçmiyor, alışılmıyor, unutulmuyor, özleniyor...... Deliler gibi hem de... Aradan ne kadar zaman geçerse geçsin hep aynı kalıyor, aynı şiddette her kalp atışında her hücrende yaşıyor...

Aslında bu postumu 26 Temmuz'da yayınlayacaktım.. Lakin bayram arifesindeydik ve blogumu okuyan, takip edenlerin yüreklerine hüzün salmak istemedim.. Ve açıkçası elim de bir türlü bu satırları tamamlamaya gitmedi.. Kelimelerim yetmedi... 

Hangi dilde ifade edilebilir ki zaten bu acı.. 

Biraz hayat dersi verir gibi olacak lakin size tek bir sözüm olur bu postu bitirirken..

Bayramlarda kara toprağa yüz sürmeden, alın koymadan annenizin kıymetini bilin.. Çünkü o zamandan sonra kara topraktan gayri elinizde hiçbir şey kalmayacak.. Sarılabileceğiniz, başınızı yaslayabileceğiniz kurumuş kara toprak.. 

Ötesi yok..


20 Haziran 2014 Cuma

Bir Ameliyat Güncesi...

Böylelikle blogumda ilk kez kendi fotoğrafımı paylaşmış oldum ^^ Selam :P

Yaklaşık iki ay öncesinden sağ kulağımda başlayan işitme azalması sebebiyle Nisan ayında doktorların kapısını aşındırmaya başlamıştım. Sonrasında testlerdir falan derken doktorlar ameliyat olmama karar verdiler. Tarih de belli 26 Mayıs..

Öyle böyle derken hastaneye yatıldı ve ameliyat günü geldi. Ameliyat için tercihim İstanbul Eğitim Araştırma Hastanesi oldu. Ameliyatıma kadar kulağıma o kadar çok baktılar ki kulağım yol geçen hanına döndü :D :D Bir de geceden sağ kulağın üstünü kazıdılar minyatür Rihanna gibi oldum :D

Ameliyat sabahı hiç heyecanlı değildim. Hatta ameliyat için beni almaya odama geldiklerinde fosur fosur uyuyordum ^^ Neyse mavi ameliyat kıyafetlerini giydik ameliyathanenin yolunu tuttuk.. Bu arada sevgili kuzenim tarafından fotoğraflanıyorum poz veriyorum falan.. Benden yorum: 'Doktora karşı da ağzım uyku kokacak' hehehe 

Hemşireyle ameliyathaneye girdik. Hemşire içeriye sesleniyor 'KBB hasta getirdim' içeriden 'Nasıl hasta?' benim hemşire 'Sıradan bir hasta'... O.o Bana diyor.. benim hakkımda -sıradan- diyor.. Hiiii durur muyum sizce hiç :D Hemen dedim 'Hemşire hanım kendimi hiç bu kadar sıradan hissetmemiştim' Hemşire de şaşırdı hemen 'Yok öyle demek istemedim yani acil hasta değil anlamına geliyor' Ben de 'En azından gamzeli bir hasta getirdim diyeydiniz' didim hehehehe Gülüşmeler aldı başını gitti tabe :D

Neyse içeri alındık böyle buz gibi bir yer bekliyorum ama hiç de öyle değildi. Biraz soğuktu tabii ki ama bu üşüme üstünüzde '0' kıyafet olmasından kaynaklanıyor. Beni böyle bir sürü sedyenin olduğu bekleme alanına aldılar, dosyamı da kucağıma verdiler. Daha önce birçok kez ameliyathaneye hasta verdim ama ilk kez kendim giriyorum. Meraktan uzunları yakmışım hiçbir detayı kaçırmamaya çalışıyorum. Arada da gözlerimdeki çapakları temizliyorum :P

Sedyede bekliyorum benden başka hasta da yok zaten :D Gelen giden hep aynı şeyi soruyor 'Neden geldin sen?' O.o Nasıl yani yaaa??? Ameliyathane değil mi burası? Yoksa yanlış mı geldim yahu? Şaka bir yana bu diyalogların da elbet bir amacı var. Heyecanlanan hastaları sakinleştirmek için sohbet ediyorlar :) Ama benim gibi duyuları %50000000 çalışan biri 'Neden geldin?' sorusuna dik dik bakınca pek bir rahatsız oldular :D Sonra biri daha geldi.. Sorusu şu 'Ameliyat mı olacaksın sen?' Ben 'Evet.Sağ kulağımdan' 'Öyle mi? Nereden?' Ben bir duraksadım.. Acaba ameliyathanede personel arada anestezi mi kokluyor euehuehuehee Ben cevap olarak tane tane 'Sağ kulağımdan' dedim tekrar.. O da anladı zaten dediğini bozuldu falan kös kös gitti.. Sonradan öğrendim ki kendisi ameliyatımı yapan doktormuş euehuehuehe 

Sonra geldiler adımı sordular.. Aldılar beni ameliyathaneye.. Yukarıda olanların tamamı 7-8 dakikada falan oldu. Öyle çok beklemedim. Ameliyathane aynen filmlerde dizilerde gördüğümüz gibi. Ameliyat malzemeleri bir tepside üzeri yeşil örtülerle örtülmüş hazır. Beyaz ışıklı tabelada akciğer röntgenim ve beyin tomografim de hazır. Solumda da kalp monitörü hazırda bekliyor. Masanın tepesinde büyük kocaman bir aydınlatma lambası. Odada o anda 2 kadın bir erkek personel var. Beni hemen ameliyat masasına geçirdiler. Daha daha doğrusu kendim geçtim.

Ameliyat masası kocaman insan bedeni şeklinde. Kollar beden ve ayaklar var. Ve onları sabitlemek için de bağlar. Ben uzandım masaya, beden kısmında bitti benim boy eueheuhee.. Ayak kısımlarına eremedim :D Sonra ameliyat önlüğümün kol kısımlarını çıkarttıp koluma kafam kadar bir tansiyon aleti taktılar. Takılır takılmaz şişmeye başladı alet.. Ama nasıl sıkıyor kolumu kopacak sanki. Zaten ameliyat sonrası baktım hep çizgi çizgi kan oturmuş koluma :/

Yanıma bir bayan anestezi doktoru geldi.. Kalp zımbırtıları yapıştırdı göğsüme bağrıma.. Sol yanımda duran monitör başladı bip bip kalp atışlarımı yakalamaya.. Baktım kalp atışı 82 tansiyon 12/8 oooo iyi gayet normal :D Bayan doktor başladı damar yolu açma çalışmalarına.. Aman yarabii... damar yolu açmıyor elimin üstünden ciğerimi delmeye çalışıyor sanki.. Birinci deneme... Olmadı... ayyy ölcem... hemen yanında başka damar deniyor.... O da olmadı.. ayyy gidiyorum... Dayanamadım 'Sağ elimden deneseniz', doktor 'Sol olması gerek ilaç ve monitör tarafında ve anestesi doktorunun oturduğu bölmede olması gerek. Dikkatimi monitöre verdim. Haklı monitörün iki yanında anestesi doktorlarının oturması için bar taburesine benzeyen iki yüksek tabure var.. Offf Sık dişini Sevda :/ 

Bayan doktor el üstünde açacak damar bulamadı öylece elimi bırakıp sol ayak üstünden damar aramaya başladı. Bu arada açtığı damar yollarından kanlar akıyor. Tam o sırada yeşil gözlü erkek anestezi doktoru gelip lap diye kan akan elimin üstüne sıkıca bastırdı. Amannnn ne acımak.. Hiiiiiiiiiii dedim bir kere.. 'Çok acıttın' dedim hemen.. Cevap 'Aman aman çok da kıymetli canımız var'..... Narsist yanım harekete geçti tabii hemen 'Kıymetli tabii ben bi taneyim!' doktorda ufak çaplı bir şaşkınlık.. 'Tabii ki öylesiniz.. Tüm hastalarımız bizim için bir tanedir' yok yok sinir oldum ya altta kalamam 'Siz bilmezsiniz ben farklıyım' ^^ Doktor gülümsedi bu arada benim de sinirim geçer gibi oldu.. 

Bu arada diğer bayan doktor hala ayağımda damar yolu arıyor.. Deneme yapacak hazırlanıyor.. Eş zamanlı olarak erkek olan da eline aldı damar yolunu yine sol elimin üstünden damar yolu arayacak.. Nefesler tutuldu 1-2-3... Aman Allahımm... Nasıl bir acıdır o...Gözlerim karardı.. Yemin ediyorum ameliyattan sonra bile böyle acı çekmedim ben.. İkisi de aynı anda damar yoluna girince acıdan bayılacaktım.. Zarla zorla 'Ayyyyy ikisi birdennnn!' dedim.. Artık sesim nasıl çıktıysa arkamdan bir yerlerden bir bayan 'Biriniz bırakın hemen' dedi.. Ayağımı bıraktılar hemen, aynı anda da elimin üstündeki damar yolu açıldı.. Ama nasıl kötü oldum anlatamam.. Çok acıdı yaaa yok ötesi.. :( 

Nihayet damar yolu açıldı.. Elimin üstüne bişiler yapıştırdılar. O sırada acıdan kolumla gözümü kapatmıştım.. Çok acıdı diye söyleniyordum.. 1-2 dakika sonra erkek olan elimi aldı 'Haydi bakalım artık seni gönderelim' dedi. Elinde içinde süt beyazı sıvı olan bir enjektör var.. İğneyi damar yoluna taktı.. Doktorla göz gözeyim (hmm hiç de fena değilmiş :P ) dedi ki; 'Bize döndüğünde derin nefes almayı unutm......' Cümlenin devamı yok çünkü çoktan gitmişim hehe Doktor cümlesine başladığında eş zamanlı olarak şırıngayı da enjekte etmeye başladı.. O sırada da arkamdan bir yerden yüzüme siyah bir maske geldi.. Şırınganın daha yarısı gitmeden.. KÜTTTT... Nasıl bir ilaçtır yahu o.. Tak diye götürüyor adamı O.o tıpkı filmlerdeki gibi.. kapkaranlık gerisi yok.. 

**

Sonrasında ilk hatırladığım şey bana seslendikleri.. 'Sevda Hanım..' diye sesleniyorlar.. İki kere seslendiler... Ama cevap veremiyorum.. Üçüncü seferde omuzumdan tutarak sarsıp söylediler.. Hemen gözümü açtım. Açmamla kapamam bir oldu.. Çünkü çok parlak bir ışık vardı.. Sonrasında sedyem şiddetli bir şekilde takırdadı.. Sanırım beni bir yerden bir yere aktardılar.. Sonrası karanlık.. Odama götürmüşler.. 

Kapı önünde bekleyen ablam, kuzenim ve babamın anlattıkları çok eğlenceli.. Güldükleri için onlara kızamadım bile.. Çünkü cidden o kadar komikmişim ki :D Ameliyathaneden çıktığımda ağlıyormuşum.. Nasıl canım yanıyorsa artık.. Ameliyat yaklaşık 3 saat sürmüş.. Sonra yatağıma geldiğimde anestezi etkisiyle konuşmam değişmiş. Bildiğiniz dünya üzerinde olmayan bir dil konuşuyorum.. O kadar komik ki.. Kuzenim sağ olsun o anları telefonu ile kaydederek ölümsüzleştirdi.. Ablam benimle her konuştuğunda yakınıyorum. İşaret parmağım havada, kimsenin anlamadığı bir dille bir şeyler anlatıyorum.. hahaha Tam olarak ayılmam yaklaşık 20 dakika sürdü. Mide bulantısı, kusma vs hiçbir yan etki hissetmedim-yaşamadım. Tabii ki bunda sigara kullanmamanın etkisi çok büyük. Tak diye uyandım. Kurduğum ilk anlamlı cümle 'Abla..çok acıyor' oldu.. 

Sonrası hemen toparladım.. Ve yukarıda yaşadıklarımı anlattım onlara.. Masal gibi dinlediler.. Ameliyat sırasında entübe ettiklerinden yani solunum makinasına bağladıklarından boğazım ve dudaklarım tahriş olmuştu. Dudağım hemen şişti. Kocaman oldu. Boğazım tahriş olduğundan sesim şarkı söyleyen öküzler gibi çıkıyordu. Akşam doktorlar vizit yaparken doktorum bir şikayetim olup olmadığını sordu; ben 'Doktor bey ameliyat yaparken sesimi bozdunuz galiba. Sesim travesti gibi çıkıyor. Naaptınız kulağımı ameliyat ederken boğazıma mı geçtiniz?' ..tepki.. doktorlar gülüşürler hehehe

Haa bu kadar anlattın ne yaptılar kulağına, rahatsızlığın neydi derseniz eğer; en başta dediğim gibi duyu azalması şikayetiyle gittim ben. Teşhis kulak zarı çökmesi..Yapılan operasyon kulak zarı yaması ve şimdi adını bile telaffuz edemediğim bir zımbırtı :D 

Şimdi neredeyse bir ay olmak üzere ve çok şükür bir sorun yaşamadan bu ameliyatı atlattım. Rabbim kimseye dert verip derman aratmasın, devasız hastalıklarla hastane kapılarına düşürmesin. Hani derler ya Allah ne düşürsün ne de eksik etsin aynen öyle. Ama şunu da söylemeden geçemeyeceğim; her ne kadar devlet hastanesi olsa da doktorlar da hemşireler de son derece ilgililer. Geçti gitti inşallah.. 

Ama bu ameliyat bana çok büyük bir koz verdi.. Şimdi ne zaman bir konu hakkında bilgiçlik, ukalalık yapsam 'Eeeee kulağı kesik derler bana' diye söyleyebiliyorum.. euehueheuheuhee 

Hastalıklarla mücadele eden ve şifa arayan herkesin Rabbim yardımcısı olsun..

Sevgiler

Not: Sevgili okuyucu buraya kadar okuduysan alnının çatısından öptüm seni :D Fark ettim biraz uzun bir yazı oldu ama yazmasam olmazdı ^^

5 Haziran 2014 Perşembe

Garnier Nem Dengesi: Karmadan Yağlıya Olan Ciltler

Uzun zamandır bu kremin yazısını yazmak istiyordum ama araya giren işler sebebiyle bugüne erteledim. Biraz da erteleme sebebim kremi kullanmadan yazılan 'denedim' yazılarından nefret etmem. 1-2 denemede bir kozmetik ürünü için olmuş-olmamış demenin doğru olduğunu düşünmüyorum. Gerçekten kullandıktan ve deneyimledikten sonra yazılan yazılar gerçekten okuyucuya daha objektif ve gerçekçi bir düşünce aktaracaktır.



İşte ben de bu harika kremle taaa 2013 Ekim ayında Gratis'te yapılan bayram indirimiyle tanışmıştım. Yazısını da hevesle yazmıştım. (*) O gün bugündür kremi hala kullanıyorum. Tabii ki o aldığım kutu değil :D Şimdi ikinci kutum bitmek üzere ve ben çoktan üçüncü kutuyu yedekledim bile ^^



Kremin dokusu böyle hafif yoğun ama kremsi bir dokuda. Rengi bizim buz yeşili dediğimiz bir tonda. Uygulaması ve emilimi son derece başarılı. Yaklaşık bir dakika içinde cilt tarafından tamamen emiliyor. Biraz yoğun ama çok hoş bir kokusu var kremin. Kokulu kremlerden hoşlanmayanları biraz rahatsız edebilir. Ama ben çok hoşlanıyorum kokusundan. Böyle ferahlatan, iç açıcı bir kokusu var bence :)

Kremi anlatmaya devam etmeden bir de kendi cilt tipimden bahsetmem daha doğru olur sanırım. Cildim karmadan yağlıya ve hatta özellikle de stresli ve ayın özel günlerinden yağlı diyeceğimiz bir tip sergiliyor. Hatta bu yağlanma bazı günler öyle yoğun oluyor ki yüzüme kağıt peçete koyduğumda izi çıkıyor :/ Ama bu kremi kullanmaya başladıktan sonra ki -artık her sabah ve her akşam uyguluyorum- cildim inanılmaz rahatladı. Aşırı yağlanmanın %90 oranında önüne geçtim. Sabah işe gitmeden sürdüğümde (yani sabah 8:30'da) akşam saatlerine kadar (bu da 17:30 civarları) gayet başarılı bir şekilde cildimi dengeliyor. 

Ama akşam saatlerinden sonra günün yoğunluğu ve stresi ile özellikle burun ve T bölgemde hafiften yağlanma oluyor. Bunu da hafif bir pudralama ile aşabiliyorum ^^ 



Krem kutusunun üzerinde yazdıklarını kullanıcısına tamamen veriyor. Vaat ettiği tüm -yapacaklarım- iddiaları gerçekten de oluyor. Kremi kullandığım bunca süredir ki (Ekim 2013-Haziran 2014) 8 aylık bir süre oluyor bu cildim eskisine oranla çok daha düzgün. Yağlanma konusunda yaşadığım sıkıntıyı büyük oranda atlattım ve gün içinde bu durum çok rahatlamamı sağladı. Dahası kremi makyaj bazı olarak kullanarak da fondotenimle yaşadığım parlama sorununa da çözüm buldum ^^ Nemlendirme özelliği sayesinde de karma etkisiyle kuruyan diğer bölgelerde yaşadığım pul pul kuruma sorunu da tamamen ortadan kalktı. 



Yine kutunun üzerine baktığımızda 'Paraben İçermez' yazısı dikkatimizi çekiyor. İtiraf ediyorum ürünü rafta ilk incelemeye başladığımda önce vaat ettiklerine sonra da içindekiler kısmına baktım. Kutunun üzerindeki bu ibare de açıkçası ürünü sepete giden yola başarıyla çıkardı :D İçindekiler kısmında elbette kozmetik dünyasınca 'tüüü zararlı' denilen içeriklerden vardır ama ben açıkçası içerikleri çookk derinlemesine inceleme taraftarı değilim :)



Ürün ambalajını incelediğimde ambalajı açıldıktan sonra 12 ay içerisinde 'mutlaka' kullanılması gerektiğini işaret eden 12M işaretini görüyoruz. Geri dönüşüm simgeleri doğa ile uyumu konusunda da bize bilgi veriyor. Gerçi gördüğünüz gibi Garnier Skin Naturals serisi 'Doğaya Saygı' felsefesi çerçevesinde ellerinden geldikçe bu konuya hassasiyetle yaklaşıyor ;)

Ben Garnier Nem Dengesi: Karmadan Yağlıya Olan Cilt Tipi için olan bu kremi fiyat performans dengesinde fazlasıyla başarılı buldum. Kesinlikle şans verilmesi gereken çok başarılı bir krem. Kullandığım bu süreç içerisinde ürün 'asla' cildimde sivilcelenme yapmadı. Çünkü zaten cilt tipimin ihtiyaç duyduğu dengeleyici bir kremdi. O yüzden siz siz olun cildinizi iyi analiz edin yada ettirip öyle kozmetik kullanmaya çalışın. Sonuçlarını gördüğünüzde şaşırmamak elde değil. Hatalı ürün seçimi ciltte birçok soruna yol açıyor kızarıklık-sivilcelenme gibi.. O yüzden diyeceğim o dur ki: Cildiniz sizin en büyük eseriniz.. Ona ne kadar özen gösterip bakımını yaparsanız ilerleyen yıllarda etkisini göreceksiniz ;)


Sevgiler

11 Mayıs 2014 Pazar

Değerini bilin...

289.. gün...

Tam tamına 289 gün...

289...

Annem gideli tam tamına 289 gün oldu..

26 Temmuzda seni sonsuzluğa uğurladık... Her gün zor, her gün yanarken..

En çok da bugünler yakıyor..

Sözün kısası, sözün özü demek istediğim tek şey vardır bu güne dair..

Öpebileceğiniz, koklayabileceğiniz, gül kokulu bağrına başınızı koyabileceğiniz bir anneniz var ise kıymetini bilin.. Sevin, çok sevin, en kıymetliniz gibi davranın, her gün el üstünde tutamazsınız ama üzmeyin, kırmayın..



19 Nisan 2014 Cumartesi

Orada Neler Oluyor??

Sevgili blogdaşım Nabrut 10 Nisan'da yazdığı şu yazısıyla beni pek güzel mimledi :) Eeee mim Nabrut'dan gelir de bir de konu güzel olursa yazılmaz mı? Pek tabii ben hemen o akşam gerekli görsel çalışmamı yaptım.. Haberim olur olmaz ^^ 

Ama bazı aksiliklerdir, hastalıktır falan araya girince yazmak bugüne nasip oldu :) 

Peki mimin konusu ne onu söyle sen hele derseniz eğer; Nabrut blog yazarlarının hayal dünyalarını, düşüncelerini ve fikirlerini aktardıkları blogun kamera arkasını merak etmiş^^ Yani siz blogunuzu nasıl yazıyorsunuz? Yazarken ne hallerdesiniz? 

Nasıl ki bir blogu düşünürken onu resmi kimliğiyle hayal edersiniz.. Mesela Nabrut'u gözümde hep 'başörtülü Yoon Eun Hye' olarak canlandırıyorum :D Bu da öyle birşey kimliğinizi bir parçası olan blogunuzun arka bahçesine şöyle ufaktan bir göz atma diyelim.. :) 


İşte ben akşamları aynen yukarıdaki gibiyim. Bir ara Uludağ'ın nar aromalı maden suyuna takmıştım. Şimdi geçti :D 

Klavyemin üzerindeki bir roman değil maalesef :) İçine çok özel sözleri ve beğendiğim alıntıları yazdığım çok özel birinden, Ankara'dan canım mavi'den gelen bir not defteri.. Çok severek, özenerek kullanıyorum. Hep baş ucumda ♥


Düzen takıntılı bir insan olduğum nereden belli :D Bakar mısınız masaüstünün pırıl pırıl temizliğine hehehe Nisan ayı gelir gelmez kar-kış temalı ekran görüntüm hemen değişip yularıdaki şezlong ve berrak mavilik temasına dönüştü.. Hayalim ♥♥

İşte bu da böyle bir mim di ^^ Umarım beni hayallerinizde yaşattığınız kadar iyi bir intiba bırakabilmişimdir üzerinizde hehe Adettendir mim illa ki birilerine paslanır :) Kimi seçsem ki acaba :) Kızsal Şeyler blogunun şeker sahibesine :D ve Hikaru'ya paslıyorum ^^ Ebeleyip kaçtım :) 


Sevgiler

3 Nisan 2014 Perşembe

OoLongmen Ramen ~ NONGSHIM

Benim ramen aşkımı artık yedi cihan, hatta sağır sultan bile duydu :D

Leader ramenin Türkiye pazarından çekilmesiyle oluşan boşluğu önce İndomie noodle doldurdu. Sonra özellikle de 2013 yılının son çeyreğinde raflarda bizleri değişik, hiç görmediğimiz bir marka ramen kutuları karşılamaya başladı. 

NONGSHIM markası Güney Kore'nin en ünlü ramen üretici firmalarından birisidir. Kore'de günde 2.000.000 (İki Milyon) adet tüketiliyormuş O.O waaooww  Aslında firma 2011 yılından beri Türkiye'de aktif satış yapıyor. Ama hepimiz biliyoruz ki son yıllarda kore sevdasının aşırı çıta yükseltmesiyle NongShım artık mahalle marketlerinde bile raflarda bulunur hale geldi. (İstanbul için konuşuyorum)

Firmanın dünya üzerinde en meşhur ramen markası ShinRamyon dur ♥ Türkiye'de de raflarda kırmızı kutusu yada paketiyle görebilirsiniz. Ben et aromalı olanını alıp denedim. Tadı acı değil. Ve kesinlikle KungFu ramenden kat kat kalite farkı var. Raflarda gördüğünüzde almakta tereddüt etmeyin. Ama kişisel tavsiyem kırmızı kutulu olan seçeneği varsa onu alın. Çünkü onun tadı Koredeki ramenlerin lezzetine çok yakın ve kesinlikle çok çok leziz ♥


Kutunun üzerini oldukça hoş tasarlamışlar. Keşke içinden de resimdeki gibi hazır ramen çıksa. İnsanın ağzı sulanıyor. Düşünmeden kutu sepete düşüveriyor hemen :D Gördüğünüz gibi içindekiler bölümünde bizleri zararlı içerikler (E621, E627, E631 neredeyse tüm E serisi burada poff) tat-aroma arttırıcı görevlerini yerine getirmek üzere paketin içinde yerini almış. Gönül ister hiç eklemesinler bunları ama maalesef böyle bir şansımız yok.


Kutunun kapağını yarıya kadar aralıyoruz. Hemen sos paketimiz bize göz kırpıyor oradan ;) Sos paketini alınca ramenlerin üzerinde kurutulmuş sebze parçacıklarını görebilirsiniz. Sos paketinin içinden de yukarıda gördüğünüz toz karışım çıkıyor. Yukarıda yazdığım tüm E serisi ve MSG katkı maddeleri bu mini paketin içinde. Eğer toz karışımı kullanmak istemezseniz ayrı bir yerde tavuk suyu-et suyu tabletleriyle hazırlayacağınız suyla da rameninizi hazırlayabilirsiniz ;)


Toz karışımı kutuya ekleyip işaret çizgisine kadar kaynak suyu döküyoruz. Paketin üzerinde 3 dakika beklemenin yeterli olduğu yazıyor ama ben daha yumuşak sevdiğimden 5 dakika bekliyorum. Sonra koruma bandını kaldırıp rameninizi -iyice- karıştırıp afiyetle tüketebilirsiniz ;)

Eeee sen bunu yazdın benim yaşadığım yerde yok diyorsanız bu siteyi tavsiye ederim. Stoklarında ürünleri sıklıkla güncelliyorlar ;)

Bir ramen yazısının daha sonuna geldim :D Taslakta bekleyen 2 tane daha ramen yazısı var hehe Araya başka postlar girdikten sonra onları da paylaşacağım ;)

 Sevgiler  

28 Mart 2014 Cuma

Song Seung Heon Türkiye'de Part 3

Song Seung'un Mart ayının başlarında Türkiye'ye gerçekleştirdiği seyahatinin tüm detaylarını aşağıdaki iki partta detaylı olarak paylaşmıştım. 



SH & Asto Japan etkinliği çerçevesinde Nisan ayında gerçekleşecek etkinlik öncesi tanıtım resimleri gelmeye başladı. Bu hafta internette yayınlanan fotoğraflar aşağıdaki gibi :)

Sultanahmet.. Arka fonda iki katlı CityBus rahatlıkla seçiliyor ^^


Taksim/İstiklal Caddesi


Taksim/İstiklal Caddesi (Taksim-Tünel Füniküleri) 

Sultanahmet/Topkapı Sarayı'nın Bahçesi


Beyoğlu yada Sultanahmet'in arka sokaklarında bir yer.


İstanbul Boğazı




İstanbul Boğazı

Kapadokya/İstanbul derleme fotoğraflar

Sultanahmet Meydanı (Arka fonda park ve caminin minareleri seçiliyor)

Song Seung Heon bir el işçiliği denemesi yapıyor.


Derleme fotoğraflar bir videodan ekran görüntüleri şeklinde çekildiğinden net ve büyük değiller. Fotoğrafların orjinalleri yada video yayınlandığında burada paylaşacağım :)

Edit: 01.04.2014 

Fan sayfalarında dolaşan bir fotoğraf. Nerede çekildiğini tartışıyorlardı. Ben tabii hemen tanıdım. Dış hatlar terminali ^^ Arka fondaki güzel sarı İstanbul taksisi de göz kırpıyor ;)



   Sevgiler  

23 Mart 2014 Pazar

Son Tweet Aşkınaaaa ^^

Sevgili arkadaşım Lafea geçtiğimiz hafta başımın etini yiyip yiyip bir fikir bulmam için beni kışkırtıyordu. Tam bu konunun üzerine de  20 Mart gecesi twitter çeşitli bahanelerle Türkiye'de erişime yasaklanınca bize de eğlence çıktı :D :D Ehemm yani konu :)

Diyeceğimiz o ki eğer ki gün gelir de bir gün tüm sosyal mecralar kapatılırsa yada internetin fişi hepten çekilirse son sözünüz ne olacaktır merakımız :)

Lafea şu yazısında gösterişli!!! Gong Yoo fotosu koyarak okuyucunun gözünü gönlünü bayramlara çevirmiş :D Ben de kendi sosyal hesaplarım da son sözlerimi-son resimlerimi ne olur du acaba diyerek sizlerle paylaşıyorum canlarr ^^

Twitterin sözde kapatıldığını öğrendiğimde hemen o gece veda twiti atmıştım aslında ben kendime göre hehe



Ama tabii ki hemen mızıkçılık yapıp bu sayılmaz yaaa... hazırlıksızdım öylesine oluverdi deyim son twitimi yazıyorum.. Hazır mıyızz ???

Son TwittimEmpati yapmayı severim. Bana aşık olanların yerine geçip, kendime bakıyorum da; gerçekten doğru bir tercih yapmışlar.


Son Facebook Mesajım: "Bir insanın hiçbir şeyi olmasa da, rahat bir vicdanı varsa; bu ona bir ömür boyu yeter." (Arda Erel)


Son Tumblr Postum: Sevgide teferruat, şart, şurt, sebep, engel aramayın ;)


Vee benim sosyal medyaya veda mesajlarım böyle olurdu.. Gördüğünüz gibi yine kendimi sevmişim en çok :D :D Peki bu mimi kime göndermek lazım gelir şimdi ^^ 

Mydestiny ve Nabrut canım sizleri seçtim.. Bir güzel mimledim :) Kazanız mübarek olsun hehe

Mydestiny son sözünü söylemiş: TIK TIK

Nabrut canım da The End diyerek noktalamış^^  TIKTIK


♥ Sevgiler ♥

16 Mart 2014 Pazar

Saygısızlık Diz Boyu!!!!!

*****
Sadece isim vermeden, adres belirtmeden yazı yazma işini bir tek sen mi yapıyorsun sanıyorsun. Oku ve ders al! İnsanlığından utan! 
****


Bu sabah gelen bir mesajla bir telefonla elim ayağım boşaldı.. resmen sinirden titredim...

Anladım ki insanlar nasıl katil oluyorlar. Nasıl karşısındaki insanı gözünü kırpmadan öldürebiliyorlar.

Bugün anladım....

Sanal dünya çok çetrefilli bir yer. Bazen yazdığınız bir kelime anlam ve kinaye eklemeseniz bile yanlış anlaşılabiliyor.

Ve sanal dünya size çok güzel, çok derin ve çok anlamdı dostluklar kazandırırken bazen de amansız, anlamsız ve son nefese dek sürecek düşmanlar kazandırabiliyor.

Şimdi size bahsedeceğim daha doğrusu yazacağım mesele çok eski. Konunun başlangıcı aslında beni çok ilgilendirmiyordu. Şöyle söyleyeyim. En yakın dostumu ilgilendiren ve onu çok üzen bir meseleydi. Ve onu çok inciten ve ona zarar veren bir meselede benim onun yanında olmamam, ona destek olmamam ve gözü kapalı (haklı-haksız olması önemli değil)  bu konuya dahil olmamam lafı dahi edilemezdi. 

Bizim açımızdan konu çoktan tarihin tozlu sayfalarına gömülmüş iken haksız olduğunu bir türlü sindiremeyen, bir türlü kabullenemeyen şahıs bize çeşitli mecralardan (facebook, twitter ve blogu) hakaretler çeşitli laf değdirmeler yapıyordu. Çok şükür aklımız başımızda da bu tür çocuksu hareketlere kanmayacak kadar zekiyiz. 

Şu zamana kadar -dostuma yaptığı yanlışa kadar- kendisini bir gün dahi açıp bakmamış takip etmemiştim. Kahretsin ki çok kaliteli bir zevkim var. Ben sadece sevdiklerime bakarım gerisi benim için mühim değildir. Ve beni tanıyan herkes benim haksızlığa dayanamadığımı ancak mücadelemi her zaman onurlu ve şerefli bir şekilde yaptığımı bilir.

Bu süreç içinde basit hakaretler! (loser?!) şeklinde kelimeler haricinde kendisi için başka hiçbir kelime kullanmamış iken bahsi geçen şahıs bugün yapılabilecek en büyük insanlık ayıbını yaptı.

Şimdi diyeceksiniz ki; nerden biliyorsun ki senden bahsettiğini, neden üstünüze alınıyorsunuz diyebilirsiniz. Zekama hakaret sayarım böyle yazarsanız eğer. 

İkili kavgalara her zaman açığım. Aklını kullanan ve saygı çerçevesini aşmayan her türlü kavgada varım. Ancak kavganın da bir sınırı vardır arkadaşlar. 

Hiç kimse ama hiç kimse benim güzel anneme, canıma, yüreğime, bi taneme dil uzatamaz. Adını ağzına dahi alamaz. 

Şimdi ben bilmiyor muyum burasını yedi sülalesine kadar küfürlerle donatmayı. En alasını bilirim. Ama ben zekiyim, ahlaklıyım, şerefliyim, onurluyum ve gece başımı yastığıma koyduğumda Rabbim'e hesabını veremeyeceğim bir günah işlemiyorum!


***

Dini bütün bir insan gibi davranan birine, vefat etmiş bir insanın hatırası üzerinden bir başkasına saldırmak yakışıyor mu? 


Eğer annen şu yazdığın ibareyi görseydi hakkında ne düşünürdü acaba? 

Sana hakaret edilmişse sen de karşılık verebilirsin ancak her karşılığın bir haddi vardır, senin bir başkasının rahmetli annesine karşı böyle bir saygısızlık yapmaya hiç hakkın yok.

Düşüncesiz, saygısız ve bayağı bir insan olduğunu herkese göstermiş oldun böylece.

Karşı taraftaki kişiler hakkında kötü şeyler yazmışlarsa demek ki onlar haklılar, çünkü seviyen belli!

***


5 Mart 2014 Çarşamba

Song Seung Heon Türkiye'de Part 2

Song Seung Heon'un Türkiye'ye geliş macerasına yeni bir postta devam ediyorum. Maceranın başını detaylarıyla aşağıdaki linkten öğrenebilirsiniz ;) Yeni gelen haberler buradan devam edecek :)


Güncelleme 05.03.2014  Saat:13:30---

Henüz doğrulanmamış bir habere göre Song Seung Heon'un Türkiye'ye geliş sebebi ortaya çıkmış görünüyor. Seung Heon ilk 4 bölümü Türkiye'de çekilmesi planlanan bir drama için mekan seçimi ve deneme çekimleri için gelmiş.

Dramanın adı, ne zaman başlayacağı ve kimler oynayacağı gibi bilgiler elimizde yok. Ama bu haberin doğru çıkma olasılığı çok yüksek. Çünkü ben yaklaşık 4-5 ay böyle bir projenin varlığını duymuştum. Yani Türkiye'de çekilecek bir kore dizisinin olduğunu. Detaylar çok yakında ortaya çıkacak. Ben bu haberin doğru olduğuna inanmak istiyorum ^^ Seung Heon böylece bir daha gelir güzel yurduma ♥

Not: Unutmayın bunlar sadece ortalıkta dolanan, çeşitli kaynaklardan geldiği söylenen doğrulanmamış haberler. Ben de sizlerle en doğru ve kesin haberleri paylaşmak istiyorum. Bu belirsizlik ortamında sadece mantıklı görünen haberleri paylaşabiliyorum maalesef ;)

Seung Heon'un 16 Mart tarihinde Japonya'da olacağına dair bir haber konuşuluyordu. Dr.Jin dizisinin fan meetingi için gideceği organizasyon iptal edilmiş. (http://datv.jp/campaign/drjin-event2014/ )

Umarım Seung Heon o zamana kadar Türkiye'de kalır^^ Tabii hala buradaysa :D  


Güncelleme 06.03.2014  Saat:11:30---

Vee yepyeni fotoğraflar geldiii ♥ Fotoğrafların ne zaman çekildiğine dair bir bilgi yok. Yer Topkapı Sarayı orası kesin. Ama Seung Heon'un üzerindeki kıyafetlerden anladığım kadarıyla 3 Mart Pazartesi çekilmiş gibi görünüyor. Ve şans sizi hiç ummadığınız bir zamanda bulabilir :) (Kaynak * )




Güncelleme 06.03.2014  Saat:18:30---

Vee iki gündür haber alamadığımız yakışıklı oyuncudan yeni fotoğraf ve yer bildirimi geldi. Hem facebook hem de twitter sayfasında Kapadokya/Nevşehir'de olduğuna dair fotoğraf yükledi. Fotoğrafı 'with rainbow in Cappadocia' yazarak paylaştı. Zaten Seung Heon geldiğinden beri Türkiye'de bahar havaları hakim :D Gökkuşağı eksik kalır mı? 

http://www.cappadociaexplorer.com/ sitesi haber yapmış bu gelişmeyi TIKTIK



Bu arada Honey Side güncellemesi de geldi. Seung Heon artık Nevşehir'de görünüyor ;)



Güncelleme 06.03.2014  Saat:23:40---

Honey Side uygulamasının pusulası Manavgat Şelalesi/Antalya civarlarında görüntüleniyor şu saatlerde. Uygulama da bir hata yoksa yakında Antalya'dan fotoğraflar görebiliriz^^

Güncelleme 07.03.2014  Saat:10:30---

Vee yeni bir Kapadokya güncelleştirmesi bizimle. Üç farklı sayfadan üç farklı fotoğraf fanlara servis edildi.

Resmi facebook sayfası ve twitter hesaplarından 'My bucket list...done!!^^' yazısıyla aşağıdaki iki fotoğrafı paylaştı. My Bucked List ne demek derseniz eğer; Bucked List insanların kendileri için hazırladıkları 'Ölmeden Önce Yapılması Gerekenler Listesi' anlamına geliyor. 

Demek ki Seung Heon'un da listesinde bir gün Türkiye'ye gelmek varmış. Bu da demek oluyor ki hem fotoğraf çekimi yapıldı hem de listesinde bir satır daha eksildi. Hayallerin gerçekleşmesi çok güzel birşey. Seung Heon bizim de hayallerimizi gerçekleştirdi ^^

Honey Side uygulama sayfasından da aşağıdaki fotoğraf paylaşıldı. Fotoğrafı 'I'm Flying' yazısıyla gönderildi. Balon uçuşu sırasında sabahın çok erken saatlerinde -büyük ihtimal gün doğuşunu izlemek için havalanmışlar- çekilmiş. Yer bilgisi Nevşehir/Dere Caddesi.


Vee Kapadokya'da koreli turistlerle karşılaşmış. Fotoğraflar cep telefonu ile çekildiğinden kalitesi düşük. Fotoğraf tam olarak ne zaman ve Nevşehir'in neresinde çekildi bilmiyorum. Ama şanslı oldukları kesin. (Kaynak: TIKTIK)



Güncelleme 07.03.2014  Saat:17:00---

Türk hayranları tesadüf eseri Song Seun Heon ile karşılaşıp fotoğraf çektirmişler. Ganimet Karacadağ arkadaşımız hem fotoğrafı hem de karşılaşma anını bizlerle paylaşmış. Teşekkür ederiz^^    Kaynak: SSH Turkey 

Hayran anlatımı: 

Elini uzattı bizle tokalaştı. Bende "Biz Türk fanınız seni çok seviyorum." dedim. Daha sonra "Hımm." dedi gülümsedi "Bir fotoğraf çekilebilir miyiz?" dedim "Tabii ki" dedi hemen sarıldı ve çekildik. Daha sonra "Fotoğraf iyi çıktı mı tekrar çekilelim iyi çıkmadıysa" dedi. (Tamamı bu linkte: TIKTIK)


Güncelleme 08.03.2014  Saat:12:00---

Ve Artık Veda Zamanı... :(

Seung bu saat 10 gibi hem twitter hemde facebook hesabından 'Good bye~Turkey!^^ yazarak güzel Türkiye'me hoşçakal dedi. Elveda yazmak istemiyorum. Çünkü bir gün mutlaka tekrar gelmesini istiyorum. Umarım güzel ve kaliteli zaman geçirmiştir. Ve yine umarım Türkiye'yi çok sevmiştir. 

Biz Türk kadın hayranlarına en güzel Kadınlar Günü hediyesini verdiği için de ayrıca çok teşekkürler^^ 
Ayrıca Honey Side uygulamasında da profil fotoğrafı değişti ve aşağıdaki fotoğraf kullanılmaya başlandı. (Bilgi için Deniz Mutlu'ya teşekkürler)


Bu arada Kapadokya'da bulunduğu sürede koreli bir bayanla bir fotoğraf çektirmiş. Kaynak: http://cafe.naver.com/maroncavepension/6485




Güncelleme 08.03.2014  Saat:17:30--

Az önce Atatürk Havaalanı'ndan döndüm. Ama maalesef uzun aramalarıma rağmen görmeyi başaramadım. Ama en azından şansımı denedim :( Güle güle git ^^ Umarım sağ salim Kore'ye varırsın :)

Hava alanından gelen fotoğraflar ^^ 






Türk hayranları tarafından hava alanında uğurlandı  ♥ Hayranlarının gözünden o anları okumak için TIKTIK














Hayranlarına imzalı fotoğraf verirken :)


Kaynak: TIKTIK

Ve güzel hava alanı videoları :) Bu görüntüleri ve fotoğrafları bizlere ulaştıran arkadaşlara teşekkürler :)












***

Ve nihayet Song Seung Heon'un Türkiye'de neden bulunduğu öğrenildi. Seung Heon'un çekim ekibinden birisine neden Türkiye'de siniz diye sorulmuş. O kişi de "Summer Story" photobook çekimleri için geldiklerini söylemiş. Ama ekip aynı zamanda video çekimleri de yapıyormuş. Büyük ihtimal photobook çıkmadan önce çektikleri videolarla tanıtımını yapacaklar :)

Güncelleme: 11 Mart 2014 Saat:21:00---

Veee üstte yazdığım gibi Seung Heon'un fotoğraf albümü çekimleri için geldiği onaylandı. 27 Nisan tarihinde Japonya'da düzenleneceği açıklanan 3 günlük fan toplantısında '2014! Song Seung Heon Türkiye Seyahati' adıyla bir tanıtım afişi ve bir de promo videosu yayınlandı. 

Fotoğraftaki Turkcell simgesine dikkat ^^





Videonun Çevirisi: (Miki Senha'ya Teşekkürler): Şu anda Kapadokya Türkiye'deyim, bu benim hayatımda bir ilk. Balona biniyorum ve bu şekilde yerden 600-700 metre yükseldim. Tüm SH & ASTO JAPAN, haydi benimle birlikte Türkiye gezisine! 


Daha fazla fotoğraf gelirse güncelleyeceğim.. ^^

***

Nihayetinde blogumda sizlere yazdığım Mart ayının 27'sine kadar Türkiye'de kalacak ve 4 bölümlük dizi çekimi+mekan bakmak için geldiler dedikodusu asılsız çıkmış görünüyor. Ben de sizlere gerçekten en doğru haberleri vermek isterdim. Birçok dedikodu arasından doğru olma ihtimali en yüksek olanları paylaştım sizlerle :) Umarım anlayışla karşılamışsınızdır.

Bir haftalık heyecanlı ve bol fotoğraflı Song Seung Heon gezisine benimle beraber eşlik ettiğiniz için çok teşekkürler. Ben kendi gözlerimle göremesem de her sabah 'Song Seung Heon acaba şimdi Türkiye'de nerede' diye düşünmek bile beni ziyadesiyle mutlu etti.



♥  Sevgiler  ♥
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...