20 Ocak 2014 Pazartesi

Nefretten Aşkın Kollarına: Iss Pyar Ko Kya Naam Doon



Geçtiğimiz iki haftada 398 bölümlük bir hint dizisi izledim ki.... Anlatamıyorum. O kadar sevdim ki. Beni aşka, hayale, umuda, tutkuya, nefrete, yaşamaya herşeye sil baştan inandırdı. Diziyi keşfetmem çok uzun zaman öncesine ait. Kuflu forumda bermer in imzasında gördüğüm bir gif üzerine ona mesaj atmış. İmzandaki dizi nedir diye sormuştum. İyi ki de sormuştum. O zamanlar izleme imkanım olmamıştı ama ocak ayının başında artık diziye başlama kararı aldım. 

Çook uzun yıllar önce HBB diye bir kanal vardı. Orada yayınlanırdı hint dizileri filmleri. Ne severek ne eğlenerek izlerdik. Benim gibi uzak doğu dizilerine gömülmüş amerikan ingiliz dizilerini seven birisi nasıl oldu da hint dizilerine merak saldı derseniz eğer herşey işte şu aşağıda gördüğünüz gifle başladı :)


    





Yeterince ilgi çekici oldu mu?? Güzelll ^^ Dizinin konusuna ve karakter detaylarına bakalım sonra da neden izlemelisiniz kısmına geçelim ^^

Dizinin Konusu ve Karakter Detayları:  

Bazen katlanabileceğiniz en son kişi, onsuz yaşayamayacağınız tek kişidir. Birbirleriyle olamayan, ayrı da kalamayan iki kişinin hikayesi… 

Iss Pyaar Ko Kya Naam Doon bize aşk ve nefret arasında gidip gelen bir duygu ile birbirine bağlanmış, zıt kişiliklerin ilginç hikayesini sunuyor. 



Khushi Kumari Gupra ve Arnav Singh Raizada taban tabana zıt ideolojilere sahiptirler. Khushi niyete inanıyorsa, Arnav sadece sonuca inanır. Khushi için duygular çok değerlidir, oysa Arnav için duyguların hiçbir değeri yoktur. Khushi’nin insanlarla ilişkileri hayatta en önem verdiği şeyken, Arnav her insanın bir fiyatı olduğuna ve insanların çıkarları için her şeyi yapabileceğine inanır. 



Khushi kendi halinde, aile değerlerine bağlı, belli manevi ilkelerle hareket eden, Lucknow’lu ve 18 yaşında bir kızdır. İnandığı şeylerin arkasında durur, ona aşılanan değerlerden asla ödün vermez. İnsanların yüzeysel beklentilerine uymak için kendini değiştirmez. Onun tam zıttı olan Arnav, kendi kendine bir yerlere gelmiş, acımasız, “ne pahasına olursa olsun kazan” prensibine sahip, dünyada aşk dahil her şeyin satın alınabileceğine inanan 28 yaşında bir adamdır. İnsan ilişkilerini hiç umursamaz, istediğini elde temek için insanları piyon olarak kullanmaktan hiçbir rahatsızlık duymaz. 



Hikaye ilerledikçe, aşk ve nefrete dayalı ilişkilerinde bir sürü sürtüşme yaşarlar. Arnav kendisine herkesi kontrol edebileceğini kanıtlamak için, Khushi’nin sarsılmaz ahlaki değerlerini sürekli yıkmaya çalışırken; diğer taraftan Khushi her zaman kendi değerlerini ve ilkelerini takip etmeye çalışır. (Alıntı)


Peki neden bu diziyi izlemelisiniz? Ben izlerken neler hissettim? Dizi biteli aradan ne kadar zaman geçti tam göğsümün ortasında kıpır kıpır güm güm atan o duygu geçmedi. 

Öncelikle benim gibi romance kitaplarını ve romanlarını severek okuyor, mutlu sonları tercih eden ve romantizm içeren sahneleri izlemeyi seven biriyseniz dizi bunları fazlasıyla barındırıyor. Adeta paket yapıp 'al güle güle kullan' diyor. Tabii ki izlediklerimiz gerçek duyguların hislerin yerini tutmaz ama aşkı izlemek de kendini mutlu hissetmenin bir yolu bence. 



Arnav ve Khushi karakterlerine hayat veren aktör Barun Sobti ve Sanaya Irani arasındaki müthiş kimya çekimleri diziyi adeta gerçekmiş gibi algılamaya sebep oluyor. O derece başarılı. Hatta bir tık ilerisi şahane. 

Senaryo, konular, sahneler ilk başda absürd --- bana da öyle geldi :D --- gelse de ilk 50 bölümden sonra dizi sizi öyle bir avucunun içine alıyor ki bölümleri arka arkaya izlerken buluyorsunuz kendinizi :) Bende öyle oldu yani. Bölümler nasıl bu kadar hızlı bitti anlamadım :D Zaten her bölüm 20 dk lık süreyle olunca çekirdek misali bitiveriyor hemen. Ama izlerken inanılmaz eğlendim, mutlu oldum. Ben öyle kolay kolay sevmem beğenmem ama resmen bu diziye, dizinin bana yaşattığı hislere duygulara aşık oldum. 



İzlerken romantik sahnelerde resmen içim ılık ılık aktı, karnımda kelebekler uçuştu, gerilimli stresli sahnelerde yüreğim burkuldu, nefesim kesildi, yüreğim daraldı. Oyunculuklar o kadar başarılı ki karakterlerin mutlu olduğu sahneleri yüzümde sırıtmayla izlediğimi fark ettim. Yaşatarak, izleyiciyi bulundukları odanın bir köşesine hapsederek oradaymışsınız gibi hissettiriyorlar. 

Çok sevdiğimi çok beğendiğimi başka nasıl anlatabilirim bilmiyorum. Dizide komiklikler yok mu? Tabii ki fazlasıyla hemde. Mesela en çok takıldığım evlerinde,şirketlerinde, barlarında yani her köşede esen hızlı bir rüzgar söz konusu :D Çiftimizin her göz göze geldiklerinde, Khushi'nin Arnav'ın kollarına her düşmesinde çalan Rabba Ve şarkısı mesela.. Khushi'nin ıvır zıvırlarının sürekli Arnav'ın orasına burasına takılması :D Ama bir süre sonra alışınca bunlar bile göze batmamaya başlıyor :) Hatta rüzgarın ve Rabba Ve şarkısının ne zaman başlayacağını bile biliyorsunuz :)



Dizinin orjinal adı Iss Pyar Ko Kya Naam Doon ingilizce olarak What Shall I Name This Love? olarak çevrilmiş. Türkçe olarak Bu Aşka Ne İsim Vermeli? olarak çevriliyor çoğu sitede. Haziran 2011-Kasım 2012 tarihleri arası 398 bölüm olarak yayınlanmış. Ben diziyi iki siteden izledim. İlk 20 bölüm ingilizce alt yazı problemi olduğundan az yerde var. Edit: Yeppuda nın katkılarıyla dizi tekrar çevrilmeye başlamış.. Arzu ederseniz oradan da izleyebilirsiniz. Google arama motoruna dizinin adı ve türkçe alt yazılı izle derseniz sizi çeşitli kaynaklara yönlendirecektir ;) bermer (hikmeterim)e özel teşekkürlerimi iletiyorum. Sayesinde güzel duygular güzel umutlar ve harika bir aşk hikayesi izleme imkanım oldu. 

Dizinin ikinci sezonu 2013 yılı sonunda yayınlanmaya başlamış. Ama tamamen farklı bir kadro üzerinden devam ediliyor. Öğrendiğim kadarıyla yapım şirketi ve oyuncular arasında çekim şartlarının iyi olmadığı yönünde anlaşmazlık varmış. Şartlar düzeltilmeyince de oyuncular devam sezonda yer almama kararı almışlar. Ama dizi öyle havada bir sonla falan bitmiyor içiniz rahat olsun. Gayet güzel gayet mutlu ve gayet tadında bir final yapıyor. Aman hevesiniz kaçmasın :)

İstiyorum ki sizde izleyin. Ama ilk bölümlerin absürtlüğüne kanıp bırakmayın sakın. İzleyin bence. Zaten Arnav ve Khushi'nin arasındaki kimyayı gördüğünüzde eliniz ister istemez bir sonraki bölümün linkine gidecek. Sanırım ilk defa bir postumda bu kadar gif kullandım. Ama bunları bile nasıl zor seçtim bilemezsiniz. Kusana kadar gif doldurasım geldi bu postumu :)))



Dizide çiftimiz Arvav ve Khushi'nin ünlü bir dans sahnesi mevcut. Tabii ki o sahnede çalan şahane bir şarkı da ^^ Eğer yukarıda yazdıklarım belki diye düşünmenizi sağladıysa bir de şu videoyu izleyin derim :)) Şarkının orjinalini bu linkten (*) dinleyip bu (*) linkten de indirebilirsiniz ;)



Diziyi izlemeniz en azından canınızın çekmesi :P için elimden geleni yaptım valla :D Artık karar size kalmış :) Mutlu hissettiren ve mutlu sonla biten yapımlar var olduğu sürece aşka inancımız yaşamaya devam edecek.

Sevgiler.

Edit: 
Kurban No:1  Eğer bu diziyi birinin izlemesini sağlarsanız o kişiyi 'Arnav-lamış' olacaksınız^^ Fanlar arasında böyle bir espri konusu var. Benim ilk kurbanım Kore-Delisi oldu :) 

Hayranlık dolu yazısı ----->  BURADA :)


Kurban No:2 Veee bir kurban daha acilyazmam gerek blogunun sahibesi Toprak yazımı okuyup Arnav-lanmış :D :D Diziyi izledikten sonra da şahane bir yazı yazmış bloguna... Benim yazım yanında hiç kalır o derece :) Çok detaylı ve çok eğlenceli bir yazı. Mutlaka okuyun ;) Harika yazı -----> BURADA ;)


Kurban No:3 Sevgili blogger dostum bunusevdim de Arnav-lanmış ♥ Kazan mübarek olsun bacım.. Mükemmel nokta atışlarıyla çok eğlenceli bir yazı yazmış bloguna. Mutlaka okuyun.. Okutun... ----->  BURADA ;)

Kurban No:2 olayı bambaşka bir boyuta taşıdı. Bölüm bölüm Arnav & Khushi sahnelerini harika bir yazıyla analiz etti. Yalnız dikkat 'aşırı gülme' tehlikesi var yazıda :)  Mutlaka OKUYUN!  ---> BURADA

29 Aralık 2013 Pazar

Bir Doğum Günü Bir Yeni Yıl Postu ^^

Aslında bu yazıyı 20 Aralık akşamından beri yazmaya çalışıyorum. Bir yazıyorum bir siliyorum. Bir türlü istediğim kelimeler bir araya gelmiyor. Geldiğinde ise anlatmak istediklerimi yeterince ifade etmiyor gibi sanki.  O yüzden hep siliyorum hep yeniden yazıyorum. 

Aslında önemli değil içinden geldiği gibi yaz dediğinizi duyar gibiyim ama ne bileyim; içim sanki öyle boş ki sanki sadece (nokta .) koyup bir post atsam anlatmak istediklerimin tam anlamıyla ifadesi olacak. Bir hevessizlik bir duraklama dönemi gibi ama aslında değil gibi de. Yazmak istiyorum ama istediğim düşündüğüm kelimeler bir araya gelmiyor. Öyle harika bir post yazayım herkesler beğensin derdim de yok ama işte olmayınca olmuyor sanırım. 

2013 yılı benim açımdan çok çok zor geçti. Yani artık 2013 bitsin artık der olduk ailece. Tabii ki kimse mükemmel bir hayat yaşamıyor. Herkesin kendine göre derdi sıkıntısı var ama yine de dediğim gibi 2013 yılı fazlasıyla adaletsiz fazlasıyla üzücü ve fazlasıyla acı verici geçti. 


Her yıl doğum günümde istediğim ihtiyaç duyduğum istediğim şeyleri arkadaşlarıma söylerim onlar da alırlar saolsunlar :)). Hediyelerimi kendim seçiyordum diyebiliriz sanırım. Ben hediye bile olsa ihtiyaç duyulan kullanılacak bir şeyler olmasını tercih ederim. Yoksa hiç okumayacağım bir kitabın yada asla kullanmayacağım bir biblo anlamlı olsa da kullanışlı olmaktan çok uzak. Hediyeler anılar-yaşanmışlıklar barındırmalı diye düşünüyorum. Hiçbir zaman tek düze şeyleri sevmemişimdir. O yüzden sıra dışı olarak hediyelerimi hep arkadaşlarımdan ben istedim bu seneye kadar. 


Ama dediğim gibi zor geçen zamanlardan sonra hayat maalesef o eski tadı vermiyor artık. Geçen seneki doğum günümü ve yeni yılı hastanede annemle beraber kutlamıştık. Her ne kadar kendini fazla bilmese de başına taktığımız yılbaşı şapkasıyla eliyle zafer işareti yapıp kamerama poz vermişti meleğim. Hastane odasını onun için neşelendirmiş onunla kutlayacağımız son yılbaşı olabilir korkusunu içimizde tutarak annemi neşelendirmeye çalışmış onu mutlu etmiştik. Şimdi geriye dönüp baktığımda -iyi ki- lerim o kadar yerindeki. Eğer-li cümlelerim çok az. Pişmanlıklarım da öyle zira


Demek istediğim, konunun özünde anlatmak istediğim aslında bu sene ve gelecek senelerde mutluluk ve sevinç hep yarım artık benim için. Hayat tabii ki devam ediyor ve yıllar geçtikçe acım azaldıkça belki daha iyi hissedeceğim ama şu anda tam olarak yukarıda yazdığım duygu karmaşası içindeyim. Yeri geliyor gülüyorum, eğleniyorum, sinemaya gidiyorum, geziyorum... Hayat devam ediyor nihayetinde. Gönül istiyor ki yeme, içme, gülme, eğlenme, kapat kendini karanlık bir odaya yıllarca yıllarca yıllarca ağla. Ama olmuyor işte.. dediğim gibi hayat devam ediyor. 


Bu zor zamanların en iyi ilacı şahane bir abla ve mükemmel dostluklar. Şükürler olsun rabbime beni bu iki olguyu bünyesinde barındıran harika insanlarla karşılaştırdı. Zor zamanlarımda yanımda olan dırdırımı sıkıntılarımı dinleyen LaFea'ma, uzaklarda çoook uzaklarda olsa da mesajlarıyla dertlerime sıkıntılarıma ortak olan Bahar'a İzmir'den gelip hayatıma ege rüzgarlarını taşıyan Handan'a, Arwen'e, Çağla'ya, Akira'ya, Nabrut'a, Narsist'e, Hayal'e, Erva'ya, Winpohu'ya, mydestiny'e ve adını unuttuğum canım dostlara... Çok teşekkürler. Yüz yüze görüşsek de yada sanal olarak birbirimizi tanısak da destekleriniz benim için çok önemliydi.  Zor zamanlarımda yanımda olmanızı asla unutmayacağım. 

Aslında bu yazının bol neşeli ve eğlenceli olması gerekiyordu. Neşeli ve güzel şeylere bağlamak için yazıma resimlerle devam edelim en iyisi :)




LaFea o gün hiç üşenmedi taaa Kadıköy'den bize kısırlar, börekler, yaprak sarmaları ve doğum günü pastamı getirdi. Masamızı rengarenk yaptı. Ablam da kendi tarifi olan sebzeli noodle yaptı. Sohbet mi güzel di yemekler mi leziz di anlamadık valla ^^ Ama hepimiz nasıl acıktırsak bu pek de net olmayan resimleri zar zor çekebildim hihihihi



Bu kış nedense çok üşür oldum. Her telefon konuşmamızda 'üşüyorum' diye yakındığımdan LaFea bana çook güzel puff pijama takımı almış. Rengi kırmızı gibi çıkmış fotoğraflarda ama koyu pembe çok hoş bir rengi var.



Dürüstçe en sevdiğimin önünde parlak yıldız şeklinde işlemesi olan beyaz kazak olduğunu söyleyebilirim. Çingene ruhum şıkırdaklı ve parlaklı şeyleri aşırı sever ^^ Bayıldım resmen ♥ Diğer hediyem de bir muhasebeciye yakışır tarzda oldu. Yeni kalemlerim nasıl ama :))


Vee ablacığımın hediyesi ♥♥ 34 numara ayaklara sahip olmanın en büyük dezavantajı vitrinleri süsleyen caaaanım botlardan çizmelerden alamamak :((( Bizde ablamla beraber yukarıdakı bot+converse tarzı bu ayakkabıları zor zahmet bulduk. Tabii ki 34 numeroooo :D Ama bayıldım ihtiyacım olan ve istediğim bir şeydi. Aslında istediğim yağmur çizmesiydi ama numara bulamayınca bunu almaya karar verdik :D 

Hediye falan bahane en mühimi en güzeli ve en değerlisi sevildiğini bilmek, hissetmek ve yaşamak. Ben bu bakımdan kendimi en şanslı insanlardan birisi olarak görüyorum. Nice nice seneler bu dostluklar arkadaşlıklar baki kalır dilerim. Yeni yıla da iki gün kalmışken tüm sevdiklerime uzun uzzzuunnnn mutlu seneler sağlıklı yıllar dilerim. Sevdiklerinizle beraber sağlıkla huzurla yaşayın. Ve 2014 hepimize aşk, sevgi ve para getirsin. Hepimize iyi şanslar ^^




Not: Bu güzel şenlikli günü LaFea'nın kaleminden BURADA okuyabilirsiniz ;)

4 Aralık 2013 Çarşamba

Kimchi Jjigae - Kimçi Güveci

Benim kore yemeklerini ne kadar sevdiğim, ramen çeşitlerinden tutun da restoranlarına kadar denemeye çalıştığımı duymayan kalmadı sanırım :) Uzun çoook uzun zamandır hep aklımda olan ve denemek istediğim kimchi jjigae nam-ı diğer kimçi güvecini yemek nasip oldu.

27 Kasım'da canııım dostum Pudra Tozu ile görüşme planı yapmıştık. Ablam ile buluşup istikamet Taksim'e gittik. Pudra Tozu'nun gelmesini beklerken ne yesek ne yesek nidalarımıza daha önce gidip kalkmak zorunda kaldığımız kore lokantası geldi. Haydi reee ne duruyoruz diyip soluğu Taksim Kore Restaurantı'nda aldık.

Mekan benim bildiğim kadarıyla 1 veya 2 yıllık olmalı. Çok eski bir yer değil. Ama mekanın bünyesinde barındırdığı karaoke barı ve restaurantı bence gayet güzel. Fiyatları deneyip tecrübe ettiğim diğer iki kore lokantasıyla eş değer, hatta bazıları daha da uygun fiyata. O yüzden Expo sırasında yediğimiz kimbapın tadı damağımızda kalmıştı. Hem kimbap hem de kimchi jjigae yemeği tercih ettik.

Şimdi kıyaslamaya gelirsek. Mekan Seul ve Gaya Restaurant kadar lüks bir yer değil. Beklentilerinizi düşük tutun. Ama lezzeti kıyaslamaya gelirsek sanırım fazlasıyla geçer not aldığını söyleyebilirim. Masaya döşedikleri mezeler çok lezizdi. Yalnız haşlanmış! lahana yaprağının sebebini anlayamadım :D 


Kimbap için diyebileceğim tek şey MÜKEMMEL!!!!! Taze malzemelerle hazırlanmış ve çok lezzetliydi. Bayıldım resmen. Eğer yanına yemek söylememiş olsaydık ikinci bir tabağı söylerdik kesin. Kesinlikle denemelisiniz!!


Kimchi Jjigae yorumuma gelince; beklentilerimin çok üstünde leziz bir yemekti. Ben kimchiyi daha önce ramenle beraber yemiştim. Ve tadı gerçekten de hoşuma gider. Ancak bir yemek olarak denemek ilk defa kısmet oluyor. Kimchinin acı bir turşu+meze olduğunu bilmeyen yoktur eminim. Bizim yediğimiz Kimchi jjigaenin içinde; kimchi, tofu, et veya tavuk, soğan, salatalık ve hatırlamadığım bir iki sebze daha vardı. 


Masaya hala fokurdarken gelen güvecin içinde inanılmaz leziz görünüyordu. Ki tadı da öyleydi. Acı!!!! Kesinlikle acı olduğunu söyleyebilirim. Eğer acı konusunda kendinize güvenmiyorsanız kendinizi bu limandan uzak tutun :) Ama çok leziz çookk ^^ Tadı damağımda kaldı resmen. Yemeklere saldırmadan nasıl fotoğraf çekebildim hayret! şaşıyorum kendime :D 

Biz gittik, yedik ve fazlasıyla memnun kaldık. Kimchi jjigae tek kişilik fiyatı 25 TL. Biz yemeğimizi iki kişilik yaptırdık. Fiyatını sormadım maalesef :/ Ama toplam iki kişi 79 TL hesap ödeyip mekandan ayrıldık. Her zaman gidilip yenilmeyeceği için bence fiyat çok yüksek değil. Önemli olan memnun kalmaktı ve karnımızı doyurmaktı. Bu iki konuda da fazlasıyla tatmin olduk. 

Sizler için fotoğraflar çektim. Ama plansız bir yemek programı olduğundan fotoğrafları maalesef telefonumla çekmek zorunda kaldım. İdare edeceksiniz artık :)) Menünün de fotoğraflarını çektim. Gerçi internet sitelerinde detaylı menüleri var ama olsun :D







Eğer kıyaslamak isterseniz gittiğim üç mekanın da internet sitelerini incelemenizi tavsiye ederim. Fiyatlar konusunda en azıdından bir fikriniz olur. Ben öyle yaptım. Gitmeden önce fiyatlara dikkatlice bakmıştım :)




Gördüğünüz gibi fiyatları bazısında yüksek bazısında daha uygun olabiliyor. O yüzden sizde benim gibi gitmeden bir göz atın. Hatta telefonla açıp sorun fiyat değişikliği var mı diye. 

Leziz bir blog yazısının daha sonuna geldik. İstanbul'da benim bildiğim, gitmediğim üç tane kore lokantası kaldı. Biri Koca Mustafa Paşa ile Kumkapı yakınlarında, biri Cankurtaran'da ve sonuncu da Mecidiyeköy'de :) Eğer gidip görmek ve yeni tatlar keşfetmek nasip olursa burada sizlerle paylaşırım.

Sevgiler.
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...